24 Ağustos 2013 Cumartesi

Bir Kayıp, Bir Karar


                                                  Bir Kayıp, Bir Karar

            Milenyum yaklaşıyordu. Herkes heyecanla onu beklerken, 04 Mayıs 1999’da kaybettiğim annemin acısını yaşıyordum. Annem son bir ayını bizim evde geçirmişti, onun acılarına yakından tanık olmuştum. Doktorunun, Annemin son günlerini yaşadığını ima etmesine karşın, ben garip bir şekilde, annemi hayatta tutmak için umut aşılamaya çalışıyordum.

            Annem öksürük nöbetleriyle hayata veda ettiğinde, ben de bu illetle mücadele ediyordum. Öksürüğüm,  zaman zaman düzeliyor, sonra yeniden nüksediyordu. Beni yormaya başlamıştı. Annemi kaybetmek, işin yükü, evin sorumlulukları bana ağır gelmeye başlamıştı. Annemi düşünüyordum, hayatta o kadar çok çalışmıştı ki, kendine ayıracak zamanı olmamıştı hiç. Çok çalışmanın, “işleyen demir ışıldar” atasözüne karşın, insanı yıprattığını düşünmeye başlamıştım ve işten ayrılmaya karar verdim.

            O sırada, durumumu gözlemleyen Ahmet, işten ayrılma kararıma destek vermişti. Evliliğimizin ilk yıllarında Ahmet de ameliyatlar geçirmiş, babasını kaybetmişti.  Bu yıllarda evin geçiminde benim yaptıklarımı bildiği için, “artık sıra sende, biraz da sen dinlenmelisin” demişti bana. Ayrıca, o sıralarda  AKM’de kadrolu olarak işe başlamıştı, evin sorumluluğunu üstlenebileceğini söylemişti.

            15 Kasım 1999’da, Turizm sektöründeki işimden istifa ettim. Sağlık konusunda, Antalya’da şifa bulamayınca, Ahmet’le Ankara’ya gittik ve orada sorunumun kaynağı anlaşıldı, aldığım tedaviyle öksürüğüm de gittikçe azaldı.

            İşten istifa ederken, amacım resim yapmaya daha çok zaman ayırmak, bir atölye kurmak ve kendi mekânımı yaratmaktı. Aynı zamanda, daha çok okuyabilecek, yazı konusunda da adımlar atabilecektim.

            2001’de atölyemi açtım ve oldukça yoğun resim yapmaya başladım. Evde karakalem, suluboya, atölyede ise yağlıboyayla yapıyordum resimlerimi. Okuyordum, yazmaya başlamıştım, hatta ilk yazım bir gazetede yayımlandığı gün, Ahmet getirmişti gazeteyi bana ve  benden çok Ahmet heyecanlanmıştı.  O, bir dergide yazısı çıktığı zaman çok heyecanlanır, dergide yazısını göreceği anı iple çekerdi.

            Ahmet, 2000’li yılların başında, AKM’de Sanat Danışmanı olarak çalışıyor ve aylık programlar hazırlıyorlardı çalışma arkadaşlarıyla. Ahmet’in sanata çok yönlü bakışı, edebiyatın yanı sıra, tiyatroyu, sinemayı ve müziği takip etmesi, AKM’deki programların şekillenmesinde etkili oluyordu. Ahmet’le, onun hazırladığı programlar da yer alan sanatsal etkinlikleri takip ediyor, birlikte tiyatroya, sinemaya, konsere gidiyorduk.

            Eve bilgisayar almıştık taksitle, internet de bağlanmıştı. Ahmet’in yazılarını  bilgisayara geçiriyor, e-maillerini takip ediyordum. Ayrıca,  onun belgelerini, bilgilerini de arşivlemeye, saklamaya çalışıyordum. Düzenlilik, bilgilerin saklanması, bana iş hayatımın kazandırdığı bir tecrübeydi.

            28 Mart 2004’te yerel seçimler yapıldı. Yerel seçimleri AKP’den Menderes Türel kazandı. AKM’de pek çok insan işten çıkarıldı. Ahmet, işten çıkarılanlar arasında değildi. Menderes Türel’i de tanıyordu. AKP’nin siyasi görüşünü benimsememesini karşın, Menderes Türel’le çalışabileceğini düşünse de, iş arkadaşlarının işten çıkarılmasını hazmedememişti ve sonunda kararını verdi, istifa etti. Menderes Türel, AKM’nin o dönem müdürü olan Erol İşbilir, Ahmet’le sanatsal konularda görüşmeyi sürdürdüler, Ahmet sanatsal birikimlerini paylaştı her zaman. Özellikle, Altın Portakal Şiir Ödülü ve Altın Portakal Film Festivali’ne desteklerini sürdürdü, önemli olan, kentin kültürel yaşamının canlı kalması ve çağdaş sanat ortamından kopmamasıydı.

             Ahmet’in AKM’den ayrılması, sanatı takip etmeyeceği anlamına gelmiyordu. Zaten Edebiyat, özellikle de şiir dünyasını yakından tanıyordu, her zaman iletişim içindeydi. Ahmet, batıda yaşamış, oranın kültürünü benimsemiş biri olarak, kültür sanat konusunda merkez-taşra ilişkisine farklı bakıyordu.  Antalya’nın merkez olmadığının bilincindeydi elbette, fakat ortaya koyacağı etkinliklerle bir çekim merkezi haline gelebileceğini söylüyordu, çabası da hep bu yönde oldu.

            İkimiz de iş hayatını sonlandırdıktan sonra, zamanımızın çoğunu beraber geçiriyorduk. Evimiz, yazı atölyemiz olmuştu. Ahmet, daha sık yazıyor, daha çok okuyordu. Zaman zaman Ahmet’ten daha yoğun çalıştım, benim ön plana çıktığım zamanlar oldu. Birbirimizin düşünce hayatına, yazmasına, üretmesine engel olmadık, destekledik. Sürekli bir arada olmanın hazzını da, sıkıntılarını da yaşadık, birlikte göğüsledik bütün zorlukları.

            Bugün, Ahmet’in külliyatına bakarken, iş hayatımın sürdüğü yıllarda, Ahmet’in bir çok yazısından ve şiir çevirilerinden haberdar olmadığımı fark ettim. Dergilerin arşivini yaparken onlarla karşılaşıyorum, hem taramalarını yapıyorum hem de bilgisayara aktarıyorum.  

            İşten ayrılmamın doğru bir karar olduğuna inanıyorum şimdilerde.  Birlikte, iç içe, onbir yıl geçirmemiz, onun yaptıklarını koruyup kollamamı, geride bıraktıklarını daha iyi sahip çıkmamı sağlıyor.

            Kafasında götürdüğü, pek çok yazı ve düşünceyi paylaşamamak bana acı veriyor öte yandan.

İmren Tüzün

©Bütün Hakları Saklıdır / All Right Reserved