Bir Kayıp, Bir Karar
Milenyum yaklaşıyordu. Herkes
heyecanla onu beklerken, 04 Mayıs 1999’da kaybettiğim annemin acısını
yaşıyordum. Annem son bir ayını bizim evde geçirmişti, onun acılarına yakından
tanık olmuştum. Doktorunun, Annemin son günlerini yaşadığını ima etmesine
karşın, ben garip bir şekilde, annemi hayatta tutmak için umut aşılamaya
çalışıyordum.
Annem öksürük nöbetleriyle hayata
veda ettiğinde, ben de bu illetle mücadele ediyordum. Öksürüğüm, zaman zaman düzeliyor, sonra yeniden nüksediyordu.
Beni yormaya başlamıştı. Annemi kaybetmek, işin yükü, evin sorumlulukları bana
ağır gelmeye başlamıştı. Annemi düşünüyordum, hayatta o kadar çok çalışmıştı
ki, kendine ayıracak zamanı olmamıştı hiç. Çok çalışmanın, “işleyen demir
ışıldar” atasözüne karşın, insanı yıprattığını düşünmeye başlamıştım ve işten
ayrılmaya karar verdim.
O sırada, durumumu gözlemleyen
Ahmet, işten ayrılma kararıma destek vermişti. Evliliğimizin ilk yıllarında
Ahmet de ameliyatlar geçirmiş, babasını kaybetmişti. Bu yıllarda evin geçiminde benim yaptıklarımı
bildiği için, “artık sıra sende, biraz da sen dinlenmelisin” demişti bana.
Ayrıca, o sıralarda AKM’de kadrolu
olarak işe başlamıştı, evin sorumluluğunu üstlenebileceğini söylemişti.
15 Kasım 1999’da, Turizm
sektöründeki işimden istifa ettim. Sağlık konusunda, Antalya’da şifa
bulamayınca, Ahmet’le Ankara’ya gittik ve orada sorunumun kaynağı anlaşıldı,
aldığım tedaviyle öksürüğüm de gittikçe azaldı.
İşten istifa ederken, amacım resim
yapmaya daha çok zaman ayırmak, bir atölye kurmak ve kendi mekânımı yaratmaktı. Aynı zamanda, daha çok
okuyabilecek, yazı konusunda da adımlar atabilecektim.
2001’de atölyemi açtım ve oldukça
yoğun resim yapmaya başladım. Evde karakalem, suluboya, atölyede ise
yağlıboyayla yapıyordum resimlerimi. Okuyordum, yazmaya başlamıştım, hatta ilk
yazım bir gazetede yayımlandığı gün, Ahmet getirmişti gazeteyi bana ve benden çok Ahmet heyecanlanmıştı. O, bir dergide yazısı çıktığı zaman çok
heyecanlanır, dergide yazısını göreceği anı iple çekerdi.
Ahmet,
2000’li yılların başında, AKM’de Sanat Danışmanı olarak çalışıyor ve aylık
programlar hazırlıyorlardı çalışma arkadaşlarıyla. Ahmet’in sanata çok yönlü
bakışı, edebiyatın yanı sıra, tiyatroyu, sinemayı ve müziği takip etmesi, AKM’deki
programların şekillenmesinde etkili oluyordu. Ahmet’le, onun hazırladığı
programlar da yer alan sanatsal etkinlikleri takip ediyor, birlikte tiyatroya,
sinemaya, konsere gidiyorduk.
Eve bilgisayar almıştık taksitle,
internet de bağlanmıştı. Ahmet’in yazılarını
bilgisayara geçiriyor, e-maillerini takip ediyordum. Ayrıca, onun belgelerini, bilgilerini de arşivlemeye,
saklamaya çalışıyordum. Düzenlilik, bilgilerin saklanması, bana iş hayatımın
kazandırdığı bir tecrübeydi.
28 Mart 2004’te yerel seçimler
yapıldı. Yerel seçimleri AKP’den Menderes Türel kazandı. AKM’de pek çok insan
işten çıkarıldı. Ahmet, işten çıkarılanlar arasında değildi. Menderes Türel’i
de tanıyordu. AKP’nin siyasi görüşünü benimsememesini karşın, Menderes Türel’le
çalışabileceğini düşünse de, iş arkadaşlarının işten çıkarılmasını
hazmedememişti ve sonunda kararını verdi, istifa etti. Menderes Türel, AKM’nin
o dönem müdürü olan Erol İşbilir, Ahmet’le sanatsal konularda görüşmeyi
sürdürdüler, Ahmet sanatsal birikimlerini paylaştı her zaman. Özellikle, Altın
Portakal Şiir Ödülü ve Altın Portakal Film Festivali’ne desteklerini sürdürdü,
önemli olan, kentin kültürel yaşamının canlı kalması ve çağdaş sanat ortamından
kopmamasıydı.
Ahmet’in AKM’den ayrılması, sanatı takip
etmeyeceği anlamına gelmiyordu. Zaten Edebiyat, özellikle de şiir dünyasını
yakından tanıyordu, her zaman iletişim içindeydi. Ahmet, batıda yaşamış, oranın
kültürünü benimsemiş biri olarak, kültür sanat konusunda merkez-taşra
ilişkisine farklı bakıyordu. Antalya’nın
merkez olmadığının bilincindeydi elbette, fakat ortaya koyacağı etkinliklerle
bir çekim merkezi haline gelebileceğini söylüyordu, çabası da hep bu yönde
oldu.
İkimiz de iş hayatını
sonlandırdıktan sonra, zamanımızın çoğunu beraber geçiriyorduk. Evimiz, yazı
atölyemiz olmuştu. Ahmet, daha sık yazıyor, daha çok okuyordu. Zaman zaman
Ahmet’ten daha yoğun çalıştım, benim
ön plana çıktığım zamanlar oldu. Birbirimizin düşünce hayatına, yazmasına,
üretmesine engel olmadık, destekledik. Sürekli bir arada olmanın hazzını da,
sıkıntılarını da yaşadık, birlikte göğüsledik bütün zorlukları.
Bugün, Ahmet’in külliyatına
bakarken, iş hayatımın sürdüğü yıllarda, Ahmet’in bir çok yazısından ve şiir çevirilerinden
haberdar olmadığımı fark ettim. Dergilerin arşivini yaparken onlarla
karşılaşıyorum, hem taramalarını yapıyorum hem de bilgisayara aktarıyorum.
İşten ayrılmamın doğru bir karar
olduğuna inanıyorum şimdilerde. Birlikte, iç içe, onbir yıl geçirmemiz, onun yaptıklarını
koruyup kollamamı, geride bıraktıklarını daha iyi sahip çıkmamı sağlıyor.
Kafasında götürdüğü, pek çok yazı ve
düşünceyi paylaşamamak bana acı veriyor öte yandan.
İmren Tüzün
©Bütün Hakları Saklıdır / All Right Reserved
©Bütün Hakları Saklıdır / All Right Reserved