Günlükler Arasında
Ortaokul’dan sonra, Demre’de
Lise olmadığı için, annemden ağlaya
ağlaya kopmanın üzüntüsüyle, -bahçede durmadan ağladığım bir günü hatırlıyorum,
annemin beni teselli ettiği-, Erzurumlu
bir ailenin yanında, yatılı olarak okumak için Antalya’ya geldim. Okul bir yana, orada
okuyacağım klasiklerle karşılaşmak bana annemden ayrılmanın getirdiği üzüntüye
merhem gibi gelmişti.
Bu ayrılık, aynı zamanda bana
kısa kısa notlar almanın da yolunu açmıştı. Daha sonra yüksekokul, iş hayatı
derken, sürekli notlar yazarak kendi varlığımı hissettirmenin bir yolu olmuştu notlar.
1997 yılından itibaren ise,
düzenli günlükler yazmaya başladım. Günlükler deyince, insanın aklına kendi
günlük yaşamına ait detaylar yazmış gibi
geliyor. Geriye dönüp baktığımda, toplumsal ve dünya sorunlarına dair
düşüncelerimi de yazdığımı görüyorum. Adaletsizliğe, eşitsizliğe çocukluğumdan
beri karşı olduğumu hatırlıyorum. Fakat hiçbir zaman direkt olarak siyasetin
içinde yer almadım, kendimi siyasete
yakın hissetmedim. Fakat izlemekten de geri durmadım, Türkiye’de ve dünyada
olup biten her şeyi elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Ahmet’in de,
bilinçli bir insan olması, özellikle 1970’li yıllarda ve 1980 sonrası yaşanan
acıları nasıl içselleştirdiğine hep yakından tanık oldum, edebiyat, kitap kadar
ortak bir bakış açımızın olmasının da birlikteliğimize kuvvet kazandırdığını
söyleyebilirim.
Günlüklerde kalmış yazılarım,
aslında ileriyi gören bir perspektif sahibi olduğumu da gösteriyor. 01 Nisan 2003 tarihli günlük defterimde yer
alan görüşlerim, coğrafyamızda yaşanan
acıların
içselleştirilmesi ve geleceğe
yönelik kaygılarımı içeriyor.
---
Bugün, 01 Nisan 2003, saat
13:40. Bu yılın da üç ayı gitti, yaşanılan ve yaşanılamayanlarla, acılarla,
umarsızlıklarla. Savaşın, Irak savaşının 13.cü günü. Savaşın ilk günleri
Amerika, Irak halkının direnmeyeceğini düşünüyordu ve yapılan yorumlar da bu
yöndeydi. Geldiğimiz nokta hiç de böyle değil. Irak halkı büyük bir direniş
gösteriyor Amerikan ve İngiliz askerlerine karşı. Hatta, yaralı bir İngiliz
askeri, ki Amerikalı bir asker vurmuş tanklarını-, onlar bile Amerikalıların
dehşeti karşısında ürkmüşler ve iki-üç İngiliz askeri savaşmayacağını söylediği
için İngiltere’ye geri gönderilmiş. Durum biraz da Müslüman – Hristiyan
çatışmasına doğru gidiyor gibi. Dünyada, özellikle Avrupa’daki radikal İslamcı
Araplar Irak’a savaşmaya gitmek için
toplanıyorlarmış, intihar eylemleri yapmak için. Bu da çok ürkütücü geliyor
bana. Dünyanın her tarafında, Türkiye’de de eylem yapabilirler.
Öte yandan televizyonda
izlediğimiz Iraklıların durumu iç acıtıcı. Fakirlik, açlık, üst baş her haliyle
insanın içini ürpertiyor. Başkentlerin
dışı her zaman yoksul kalmaya mahkum sanırım.
Her ne olursa olsun bu savaş
durmalı. Amerika kovboyluk gösterilerini bırakıp, Saddam gibi diktatörleri
değiştirmeyi kendi halklarına bırakmalı. Diğer türlü, Ortadoğu bir kan gölüne
sürüklenebilir. Şimdi de Suriye ve İran’a ihtar çekiyor Amerika. İran ve Suriye
ihtiyatlı davranmalı bu durum karşısında. Amerika Dışişleri Bakanı Colin Powell
Ankara’ya geliyormuş bu gece yarısı. Yeni bir yardım talebi mi yoksa nedir?
Dünyanın hali berbat ve ben
atölyede bir şeyler yapmaya çabalıyorum.
...
Bugün az çalışmayı
düşünüyorum. Yarın filiz isimli genç kız bana
modellik yapmaya gelecek. Çizim
de zayıf olduğumu biliyorum, ancak figürlerim yine de kendine özgü diye
düşünüyorum.
İmren
---
Aradan kaç sene geçmiş, bir
Nisan daha geldi, sorunlar değişmemiş, Ortadoğu olabildiğince acıyla yüklendi
bu geçen süreç içinde.
Artık bu coğrafyada savaş
olmasın, halklar kendi kaderine sahip çıksın, en çok da çocuklar, Idlip’de
olduğu gibi kurban olmasın, yüzleri gülsün, geleceğe dair bir umutları olsun...
İmren Tüzün