İnsana çocukluğunda annesi
devasa görünür. Boyu uzundur, güçlü kuvvetlidir, sanki büyüyüp de ona
yetişemeyeceğini düşünür. Ulaşılacak bir ırak nokta gibidir annesi çocuğun
gözünde. Benim için de öyleydi annem, kocaman gövdesinin yanında kendimi çok
ufak tefek hissederdim, kısa boylu, çelimsiz bir çocuktum.
Annem, annesi ve babası, o üç aylıkken, on beş gün arayla hayata veda ettiklerinden olsa gerek, babasının ve annesinin
akrabalarına yakınlık duyardı. Özellikle halalarına ve teyzesine. Annemin halaları
Amozon kadınları gibiydi,
bağımsızlıklarına düşkün, kendi başlarına hareket edebilen. Ben daha çok Heniş
Halayı hatırlıyorum. Adını şimdi dahi bilmiyorum, bizim için o hep Heniş hala
olarak kaldı. Uzun boylu, beyaz saçlı,- nedense bende saçları açıkmış gibi bir
izlenim bırakmış olmalı, tülbentini sıkı sıkıya bağlamıyordu herhalde-,
eteğine, o güzel bahçesinden meyveler devşirdiği uzun elbisesi, mesh ayakkabısı
ve elinde bastonuyla Demreli kadınlardan ayrıksı bir hali vardı, ele de çok
karışmazdı. Bahçelerinden kendi istekleri dışında meyve koparılmasını
istemezlerdi, etrafı böğürtlenlerle çevrili, kapısı kapalıydı bahçelerinin. Ne
zaman oradan geçsek, “hadi bir halama da uğrayıverelim.” derdi annem. Taştan
yapılma, iki katlı evlerinin merdivenlerini tırmanarak ulaşırdık. Annem hemen
halasıyla sohbete dalardı. “Annemi her gördüğünde biraz ağlamaklı olurdu Heniş
Hala, kardeşi Süleyman’ı, annemin babasını mı hatırlardı kim bilir. Heniş hala
uzun yaşadı, eşi de çok bağlıydı kendisine, genellikle ikisi beraber
hayatlarını sürdürürlerdi, mutlu bir çift gibi görmüşümdür onları hep. İçe
kapalı, kendi aurası olan bir dünyaları vardı.
Annem ve babam akraba
evliliği yapmışlar, hala dayı çocukları oluyorlar. Dolayısıyla, annemin
annesinden gelen ortak akrabalıkları
vardı. Fatma hala, dedemin üvey kardeşiymiş,
fakat o zamanlar gerçek bir hala gibi görülürdü. Annemin de teyzesi
oluyordu, fakat biz daha çok Fatma hala olarak biliriz. Fatma hala, kocası
Ramazan amcayla, iki katlı, geniş kagir bir evde otururlardı. Kaç odası vardı
şimdi hatırlamıyorum, zamanın büyük evlerindendi, hala da duruyor. Büyük
bahçelerinin başında, yol üzerindeydi evleri, Heniş halaların eviyle aynı
sırada, onlardan önce gelirdi. Fatma hala, ince, minyon tipli, konuşkan ve
sigara içen bir kadındı. O bana daha yerli, daha sosyal gibi gelmiştir her
zaman.
Gel zaman git zaman, Fatma
halanın kocası Ramazan Amca hayata veda etti. Annem, hemen halasına koştu,
gitti. Bize de evde ineklere göz kulak olmak, onları bakıp doyurmak kaldı. Her
şey yolunda gibiydi o gün, öğleye doğru danalardan biri yediği ot nedeniyle
zehirlenmiş olmalı, karnı şişti, ne yapacağımızı bilemedik. Sıdıka ya da Ahmet,-şimdi
çok iyi hatırlayamıyorum-, koşarak anneme haber vermeye gittiler. Annem de, hiç
durmadan kan ter içinde eve geldi. Annem, danaya baktı, hemen evin içine koştu.
Eline sivri uçlu bir bıçak aldı. Biz dananın etrafında, üzüntü içinde
ağlaşıyorduk. Annem, dananın yanına geldi, etrafında döndü, danayı iyice gözden
geçiriyordu, biz de ne yapacak diye bakıyorduk pür dikkat. Annem bir hamleyle
bıçağı dananın kaburgasına sapladı, dananın içinden öyle bir hava çıktı ki,
karnı iniverdi birden. Annem, “ kurtuldu”,
dedi sevinçle. O üzüntülü halimiz geçmiş, anneme hayranlıkla bakıyor,
nasıl yaptığını soruyorduk. O anda annem bir kahramana dönmüştü gözümüzde,
sanki bir tragedyanın ortasındaydık da, bir kahraman ortaya çıkıvermişti.
Annem, anne babasını bebekken
kaybettiğinden olmalı, çocuklar ve hayvanlara karşı hep can vermek istemiş gibi
gelir bana. Kendi yöntemince, hasta tavukların bile midelerini yıkar, onları
hayata döndürürdü. Bir sağlıkçı gibi iğne yapardı, babam kızardı ona, başına bir şey gelecek,
bir zarar olursa diye. Fakat annemde bitmez tükenmez bir cesaret vardı,
yaratıcı bir insandı.
On sekiz yıl sonra, annemin
yokluğunu hissediyorum elbette. Fakat Sıdıka’nın acısı, o her şeyin üstünde bu
sene benim için. Kardeşim, kardeşim diyorum, başka da bir şey diyemiyorum.
İmren Tüzün
Antalya, Mayıs 2017
Copyright © İmren Tüzün All rights reserved
Copyright © İmren Tüzün All rights reserved