Kitapla
tanışmam, 1970’li yılların ilk başında Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf”
romanıyla olmuştu. O zamanlar bir kitabın nasıl yayımlandığı, künyesi ve bize
nasıl ulaştığı konusunda bilgi sahibi değildim bir öğrenci olarak.
Lise
yıllarımda, Yurdagül Gençler’in kitaplığında dünya klasikleriyle karşılaşmam
okuma sevgimin oluşmasında önemli bir etmendir. Ancak, yayıncılık konusu hala
ilgi alanım içinde değildi, asıl olan okumaktı benim için.
Ahmet
Tüzün’le karşılaşmam, kitabın bir nesne olarak nasıl kotarıldığı, bir kitabın
bibliyografik bilgileri, onun kitabı inceleyişi, benim için ikinci bir okul gibidir.
Ortak tutkumuz kitap, gün geçtikçe bir kütüphane kurmaya yöneltti bizi.
Hazırlık aşamasında Ahmet Tüzün hayata veda etti, dolayısıyla ortak tutkumuzun
sorumluluğunu alarak, arşivimizde bulunan kitapları kataloglamak için yola
çıktığımda, kitap basımının, özellikle kitabın bibliyografik bilgilerinin ne kadar önemli olduğunu deneyimle öğrenmiş
oldum. Bu süreçte, pek çok hatayla karşılaştık, hata arayıcısı konumuna
düşmeyeceğimi bilsem bir listesini yapmak isterdim.
8.Türkiye Yayıncılar Kurultayı’nın 26-27
Nisan 2018’de gerçekleşeceği
haberini okuyunca, kütüphanecilikle ilgili boyutu da olabilir düşüncesiyle
izlemeye karar verdim.
Yapı Kredi Kültür Sanat - Loca’da 26 Nisan 2018’de saat 10:00’da başlayan Kurultay’ın açılış konuşması Türkiye Yayıncılar Birliği İkinci Başkanı Fahri Aral, Türkiye
Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektör
Yardımcısı Prof.Dr. Koray Akay tarafından yapılmış, konuşmalara yetişemedim.
Konuk Konuşmacı Martjin David’in “Kitap’ta Sabit Fiyatı Korumak: Hollanda Deneyimi” başlıklı konuşmasında, Hollanda hukukunda kitap
nedir? sorusuna verdiği cevapta, “dil, başlık, kağıt ve basım” anlamına
geldiğini vurguladıktan sonra, sabit fiyat nasıl belirlenir, sabit fiyat nasıl
yapılır sorularına açımlama getirdi ve sabit kitap fiyatı yasasının
politik-kültürel bir araç olduğunu vurguladı. Yayıncılık kadar dağıtımcılık
sistemi üzerine de bilgi verdi. Hollanda’da merkezi bir kitabevi bulunuyormuş,
yayımlanan her kitap,- büyük, küçük yayınevi ayırdımı olmaksızın-, merkezi
kitabevine gönderiliyor ve dağıtımı buradan yapılıyormuş. Bu bakımdan, küçük
bir yayınevinin yayımladığı bir kitap da eşit bir şekilde okuyucuya ulaşma
fırsatı buluyormuş.
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan
Kocatürk’ün yönettiği 1. Oturum’da, “Kitapta Sabit Fiyata Neden İhtiyaç Var?” konusunu, Metis Yayınları’ndan Semih Sökmen,
Arkadaş Kitabevi’nden Cumhur Özdemir, Turizm ve Kültür Bakanlığı, Rekabet
Kurumu’ndan Ayşe Özlem Uzun ele aldılar. Cumhur Özdemir’in Almanya ve
Türkiye’den verdiği kitabevi ve yayıncı sayısı kıyaslaması dikkate değerdi.
Almanya’da yirmi beş bin kitabevi varken, Türkiye’de üç bin kitabevi bulunduğu,
Türkiye’de bu sayının son yıllarda gittikçe azaldığı vurgulandı. Ayşe Uzun, sabit
kitap uygulamasının rekabet yasası açısından zorluklarını dile getirdi, Yayıncılar
Birliği’nin sabit fiyatın gerekliliği konusunda, Rekabet Kurumu’na başvurmaları
halinde değerlendirilebileceğini söyledi.
EDItEUR Yönetici Direktörü ve Baş Veri Mimarı Graham Bell’in “Yayıncılık Standartları ve Tedarik Zinciri”
başlıklı konuşması benim açımdan kayda değerdi. Konuşmasına, EDItEUR’un kar
amacı gütmeyen bir kuruluş olduğu, merkezinin Londra’da, dünya çapında
yayıncıların, kütüphanelerin, altyazı ajanslarının üyelerinin olduğunu söyledi.
Kitabın
bibliyografik bilgileri, pazarlama ve tedarik zinciri için geliştirdikleri
“ONIX” sistemini ve meta verilerinde hangi bilgilere yer verileceğini
anlattıktan sonra, ONIX’in Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından Türkçeleştirilerek
yayıncıların kullanabileceği hale getirdiğini söyledi. Bu sistem, Dewey ve LCC
gibi ONIX’in de kütüphanelerce kullanılabileceğini belirtti. Graham Bell’in konuşması
için hazırladığı tanıtım linkini kendisinin izniyle ekliyorum.
“Yayıncılık Standartları ve Yayıncılıkta Yeni
Dağıtım Modelleri” başlıklı 2. Oturum’un yöneticiliğini Koray Seçkin yaptı. Konuşmacılar; Ayda Perçin, Yayın
Standartları ve Derleme Şube Müdürlüğü, Mustafa Aksoy - Bulut Yayınları, Murat
Bahadır –Emek Dağıtım, Emel Azdemit – Punto Dağıtım.
Ayda Perçin,
Yayın Standartları’nı ISBN,ISSN,ISMN,ISNI
belirttikten sonra, Yayın standartlarından monograflar için kullanılan ISBN’nin
ilk kez 1987 yılında; süreli yayınlar için ise 1993 ISSN verilmeye
başlandığını, yürürlüğe girdikten sonra ISBN
ve ISSN alımının 2006’da bir Tebliğ ile zorunluluktan çıkarıldığını söyledi. Zorunluluğu kaldırılmasına
rağmen, ISBN ve ISSN’nin ücretsiz oluşu ve satış kanalları, kütüphaneler ve
bilgi merkezlerinde kontrol mekanizması olarak kullanılması olduğunu vurguladı.
ISMN ve ISNI’nin henüz yeteri kadar uygulamaya geçirilemediğini, Bakanlık
olarak, özellikle ISNI’nin kullanılmasını beklediklerini söyledi. Daha sonra,
Yayıncılıkla ilgili e-devlet üzerinden başvuruların yapılabildiğini, daha önce
bir adet istedikleri dergilerin e-mail yoluyla, PDF olarak kendilerine iletilme
yolu bulunduğunu hatırlattı.
Perçin,
Kütüphanecilikten geldiğini, bu nedenle kitapların kataloglanması esnasında pek
çok hatalarla karşılaşıldığını, bunun ortadan kalkması için, Yayıncıların,
kitabın basımından üç ay önce tüm bilgilerinin kendilerine iletilmesinin
standardizasyona önemli katkısı olacağını söyledi. Yayıncılar ise itiraz
ettiler, kitap basıldıktan sonra yapılmasının doğru olacağını, Kenan Kocatürk
ise bu konunun gelecekte Bakanlıktan çok Yayıncılar Birliği’nin işi olması gerektiğini söyledi.
Emek
Dağıtım’dan Murat Bahadır, portföylerinde yüz seksen üç bin kitap bulunduğunu
belirtti. Gösterdiği videoda bir kitap dağıtım şirketinin çalışma sistemini
görmüş olduk. Punto’dan Emel Azdemir, Punto dağıtım olarak Anadolu’da açılan
metrekaresi büyük kitabevlerinin artmakta olduğunu vurguladı.
Türkiye’de
yayıncı – dağıtımcı arasında çalışma sisteminin nasıl işlediği üzerine de bilgi
verildi. %42 ile % 65 arasında değişen fiyatlarla yayıncının dağıtımcıya kitabı
verdiğini, ancak kitaptan elde edilen gelirin geri dönüşünün oldukça gecikmeli
olduğunu, bunun da yayınevlerini zorladığı vurgulandı.
Mustafa
Aksoy ise, butik yayıncılığın Bakanlık tarafından desteklenmesi gerektiğini,
kültürel değişim ve farklılığın sağlanabilmesi için butik yayıncılığın sistemin
içinde kalması gerektiğini söyledi.
Kitap
kataloglaması yaptığımız için Ayda Perçin’in dile getirdiği zorlukları
biliyorum, haklı tarafları var. Öte yandan yayıncıların kaygılarını da
anlıyorum, yayıncılığın daha bağımsız olması gerektiği görüşlerine katılıyorum.
27 Nisan
2018, Cuma günü iki oturumu izleme olanağı buldum. “Yayıncılıkta Sansür ve Otosansür” başlıklı Oturum, Mine
Soysal yöneticiliğinde gerçekleşti. Konuşmacılar; Fulya Alkoç-
Kor Kitap, İrfan Sancı – Sel Yayıncılık, Hamide Yiğit – araştırmacı Yazar, Asya
Çağlar-Kelime Yayınları.
Sel Yayıncılık’tan
İrfan Sancı, 2011 yılında yayımladıkları Beat Kuşağı’nın önde gelen
isimlerinden William S. Burroughs’un
“Yumuşak Makina” (Soft Machine)
adlı kitabın sansürü nedeniyle yaşadığı dava süreci ve Anayasa Mahkemesi’ne
götürülmesi ve mahkemenin kendilerini
haklı bularak üç bin lira tazminat ödenmesine karar verilmesi sürecini
anlattı. Hamide Yiğit, Felsefe öğretmeni
olduğu okulda bir öğrenci velisinin kendisini şikayeti üzerine yaşadığı mahkeme
sürecini, yazdığı her yazıda sansüre uğrama tedirginliği yaşadığını, bu nedenle
Avukatlarına danıştığını anlattı. Asya Çağlar ise Çocuk kitapları
yayıncılığında sansür üzerine konuştu. Bu oturumun sonunda, Mine Soysal, bir
özeleştiri yaptı ve yayıncılık sektörünün kendi içine kapalı olduğunu,
kitabevleri, kütüphaneler ve okuyucularla daha çok bir araya gelinmesi
gerektiğini söyledi.
Son Oturum,“ Dijitalleşmenin Yayıncılığa Yansımaları:
Çarpıcı Uygulamalar”ın
yöneticiliğini Türkiye Yayıncılar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Nemutlu
yaptı. Konuşmacılar; Tan Çağlayan-Çağlayan Kitabevi, Kıvanç Çınar –
Informascpoe, Oytun Çetin – Teknolist, Berk İmamoğlu –Storytell
Kıvanç
Çınar, ilk bilgisayardan günümüze kadar değişen teknolojideki yenilikleri
görsellerle hatırlattı bize. İlk bilgisayar bir odayı kaplıyormuş neredeyse,
gittikçe küçülmüş. Telefonda ise çevirmeli telefonlardan cep telefonlarına
kadar değişimi görselleştirmiş. Ayrıca geliştirdikleri Turcademy’nin öne çıkan özellikleri üzerine bilgi verdi. Bunlardan
bazıları; Zaman, mekan ve cihaz bağımsız
elektronik kitaplara erişim imkanı, Yayınevleri için dağıtım kanalı ve
kullanıcı beklentilerini karşılama imkanı, Marc kayıtlarının temini ve
kütüphanelerde hızlı bir şekilde kitapları kataloglama ve kullanıcılara sunma
imkanı.
Oytun Çetin,
normal baskı ile dijital baskının farklılık ve olanaklarına yer verdiği
konuşmasında, kişiye özel kitap yapma olanağından bahsetti. Özellikle okullarda
sınav sistemlerinin dijital baskısı, bu baskıların kullanıldıktan sonra
atılmasına dikkat çekti. Berk İmamoğlu ise “Seslenen Kitap” projesini nasıl
hayata geçirdiklerini anlattı, profesyonel kişilerin kitapları okuduğunu,
arabada, yolda , seyahatte “seslenen kitap”ın dinlenilebileceğini, yeni bir
olanak olduğunu vurguladı.
8.Türkiye
Yayıncılık Kurultayı, yazar, yayıncı, dağıtımcı ve okur ağının birbirinin
ayrılmaz bir parçası olduğunu, Türkiye’de yayıncılıkta kitabın
standartlaşmasının elzem olduğunu, yayıncı-dağıtımcı ağının adil bir şekilde
kurulmasının elzem olduğunu hatırlattı bize.
Dijital
çağda, kitabın bibliyografik bilgilerinin
çok iyi bir şekilde yayına hazırlanmasının, kitabın küresel ölçekte
ulaşılabilirliği açısından önem taşıdığı aşikar. Sabit kitap fiyatı uygulaması, yayıncılar
kadar okuyucular içinde yararlı olacaktır, Avrupa’da uygulanabilen bir sitem
bizde de yürürlüğe koyulmalıdır.
Yayıncılar
Birliği’nin iki yılda bir düzenlediği
Kurultay’ın, 2020’de
gerçekleşeceğini hatırlatarak, 8.Kurultay’ın sonuç bildirgesinin kamuoyuyla
paylaşılmasının yayın dünyasına yeni açılımlar getirmesi
açısından
önemli buluyorum.
İmren Tüzün