Dünya Sanat ve
Edebiyat tarihine adını yazdırmış kadınların hayatları film endüstrisine konu
olmaya devam ediyor. Bu tür filmlerden ilki Camille Claudel üzerineydi. O,
hayatını heykeltraş olmaya adamış bir kadındı. Yaşadığı dönemde Fransa'nın en
ünlü heykeltraşlarından biri olan Rodin'in önce öğrencisi sonra sevgilisi
olmuştu. Rodin'den ayrılıp, sanatını bağımsız sürdürmeye karar verdiğinde ise,
ailesi dahil toplum tarafından yalnız bırakılmış, açlığa mahkum edilmişti.
Hayatının en güzel döneminde akıl hastanesine kapatılmış ve bir daha oradan
çıkamamıştı.
Son dönemde ise,
Frida Kahlo,Wirginia Wolf, Murdoch'un ve Silyvia Plath'ın hayatlarını anlatan
filmler geldi ard arda. Şu anda büyük kentlerde gösterimde olan, Silyvia Plath
filmi, kentimiz sinemaları sanatsal filmlere yeterli ilgiyi göstermediğinden
olsa gerek Antalya'da henüz
seyirciyle
buluşmadı. Yazılı ve görsel basında çıkan haberlerle yetinmek zorundayız
şimdilik.
Sanat ve
edebiyata ömrünü adamış bu kadınların yaşamına baktığımızda, yine aynı alanda
uğraş veren erkek meslektaşlarıyla birlikte yaşadıklarını, evlendiklerini
görürüz. Camil Claudel, yukarıda belirttiğim gibi Heykeltraş Rodin'le birlikte yaşamıştı. Frida
Kahlo, Meksika'nın ünlü duvar ressamı Diego Riviera'yla iki kez evlenmiş, fırtınalı
bir hayatı olmuştu.Wirginia Woolf ise, yayıncı Leonard Woolf ile evliydi.
Silvia Plath'a gelince o da hayatını şair Ted Hughes'la paylaşmıştı. Diğer
kadın sanatçı ve yazarların hayatına baktığımızda da benzerlikler görebiliriz.
Söz konusu
kadınlar yaratıcılık konusunda eşlerinden, sevgililerinden destek gördülerse
de, aynı zamanda kısıtlanmışlardı. Özellikle kadın sanatçıların bireyleşmesi ,
günlük yaşamın yükünden kurtulup, sadece yaratı alanlarına eğilmeleri eşlerine
oranla daha zordu.Yarattıklarını ilk eşleriyle paylaştılar, zaman zaman da
eşleri onların kendi adlarının önüne geçeceğinden korktular.
Aldatıldılar,
aldattılar da belki. Bütün bu gel git dolu hayatları içersinde mutlu da olmuş
olabilirler, ancak acıları daha büyüktü ve bu acı onları hayattan koparıp aldı.
Yaşadıkları, sahip olduklarına rağmen kendilerini bu hayata ait hissedemediler
belki.Camille Claudel'in hayatı akıl hastanesinde sona ererken, Wirginia Woolf
ve Silvia Plath intiharı seçti. Frida Kahlo ise, fiziksel acılar
içinde hayata veda etti.
Kadın
sanatçıların yaşamı filme alınırken, elbette belli dönemleri yansıtılmaya çalışılıyor.
Biyografilerinden, mektuplarından, eserlerinden ve onların yaşamına tanıklık
etmiş kişilerden yararlanılıyordur sanıyorum.
Bu filmler,
yaratım sürecinin sıkıntılarını, ilişkilerinin getirdiği mutluluklara ve
acılara
ne kadar yer
verebilir? Bu nedenle onların hayatını eserlerini, biyografilerini ve onlar
üzerine yazılmış
kitapları okuyarak daha iyi duyumsayabiliriz.
İmren Çalışkan
Tüzün
10--“Dünyanın En Zor İşi: Kadın ve Sanatçı olmak” - Antalya
Körfez- 08 Eylül 2004,Çarşamba
sayfa 4 Turizm&Ekonomi