8 Eylül 2014 Pazartesi

Dünyanın En Zor İşi : Kadın ve Sanatçı Olmak



 

 
Dünya Sanat ve Edebiyat tarihine adını yazdırmış kadınların hayatları film endüstrisine konu olmaya devam ediyor. Bu tür filmlerden ilki Camille Claudel üzerineydi. O, hayatını heykeltraş olmaya adamış bir kadındı. Yaşadığı dönemde Fransa'nın en ünlü heykeltraşlarından biri olan Rodin'in önce öğrencisi sonra sevgilisi olmuştu. Rodin'den ayrılıp, sanatını bağımsız sürdürmeye karar verdiğinde ise, ailesi dahil toplum tarafından yalnız bırakılmış, açlığa mahkum edilmişti. Hayatının en güzel döneminde akıl hastanesine kapatılmış ve bir daha oradan çıkamamıştı. 

Son dönemde ise, Frida Kahlo,Wirginia Wolf, Murdoch'un ve Silyvia Plath'ın hayatlarını anlatan filmler geldi ard arda. Şu anda büyük kentlerde gösterimde olan, Silyvia Plath filmi, kentimiz sinemaları sanatsal filmlere yeterli ilgiyi göstermediğinden olsa gerek Antalya'da henüz
seyirciyle buluşmadı. Yazılı ve görsel basında çıkan haberlerle yetinmek zorundayız şimdilik. 

Sanat ve edebiyata ömrünü adamış bu kadınların yaşamına baktığımızda, yine aynı alanda uğraş veren erkek meslektaşlarıyla birlikte yaşadıklarını, evlendiklerini görürüz. Camil Claudel, yukarıda belirttiğim gibi  Heykeltraş Rodin'le birlikte yaşamıştı. Frida Kahlo, Meksika'nın ünlü duvar ressamı Diego Riviera'yla iki kez evlenmiş, fırtınalı bir hayatı olmuştu.Wirginia Woolf ise, yayıncı Leonard Woolf ile evliydi. Silvia Plath'a gelince o da hayatını şair Ted Hughes'la paylaşmıştı. Diğer kadın sanatçı ve yazarların hayatına baktığımızda da benzerlikler görebiliriz. 

Söz konusu kadınlar yaratıcılık konusunda eşlerinden, sevgililerinden destek gördülerse de, aynı zamanda kısıtlanmışlardı. Özellikle kadın sanatçıların bireyleşmesi , günlük yaşamın yükünden kurtulup, sadece yaratı alanlarına eğilmeleri eşlerine oranla daha zordu.Yarattıklarını ilk eşleriyle paylaştılar, zaman zaman da eşleri onların kendi adlarının önüne geçeceğinden korktular.

Aldatıldılar, aldattılar da belki. Bütün bu gel git dolu hayatları içersinde mutlu da olmuş olabilirler, ancak acıları daha büyüktü ve bu acı onları hayattan koparıp aldı. Yaşadıkları, sahip olduklarına rağmen kendilerini bu hayata ait hissedemediler belki.Camille Claudel'in hayatı akıl hastanesinde sona ererken, Wirginia Woolf ve Silvia Plath intiharı seçti. Frida Kahlo ise, fiziksel acılar içinde hayata veda etti.  

Kadın sanatçıların yaşamı filme alınırken, elbette belli dönemleri yansıtılmaya çalışılıyor. Biyografilerinden, mektuplarından, eserlerinden ve onların yaşamına tanıklık etmiş kişilerden yararlanılıyordur sanıyorum.  

Bu filmler, yaratım sürecinin sıkıntılarını, ilişkilerinin getirdiği mutluluklara ve acılara
ne kadar yer verebilir? Bu nedenle onların hayatını eserlerini, biyografilerini ve onlar
üzerine yazılmış kitapları okuyarak daha iyi duyumsayabiliriz.

 

İmren Çalışkan Tüzün

 

10--“Dünyanın En Zor İşi: Kadın ve Sanatçı olmak” - Antalya Körfez- 08 Eylül 2004,Çarşamba
sayfa 4 Turizm&Ekonomi