“Yeni Gazetecilik”, öte yandan, güçlü
örneklerinde beni okur kimliğimle hayli saran bir anlayış, belirtmeliyim. Amerikan
Edebiyatında, çığır açan Capote’nin yapıtını etkileyici buluyorum sözgelimi. Çarpıcı metinler geldi oradan,
“üçüncü sayfa “ gerçekliğinin parlak örnekleri. Bizim yazarlarımız için sağlam birer denektaşı işlevi ya da “çıkış
modeli” oluşturabilirdiler – böylelikle,
hiç değilse kısır imgelem ürünü kurmacaların arasında boğulmayabilirdik. Olmadı,
çünkü uç vermediler, sanırım okunmadılar
da yeterince. Eski gerçekçilik yenisini itip kakaladı anlaşılan.”
30 Ocak 2014 tarihli, Cumhuriyet Kitap’ta, Enis Batur’un, “pervasız
pertavsız” köşesinde yer alan, “üç okuma
parantezi” başlıklı yazısının yukarıda alıntıladığım bölümü Türk Edebiyatına
bir eleştiri içeriyordu. Batur’un, Truman Capote’ye atıfta bulunmasıydı daha
çok benim dikkatimi çeken. Truman Capote’nin, Sel Yayıncılık’tan çıkan, Püren
Özgören çevirdiği “Gümüş Damacana”adlı kitabı düştü hemen aklıma. Evde değildi
kitap, atölyemde olduğunu biliyordum, gece vakti atölyeye indim, kitabı buldum.
Önce kitabın kapağını taradım, kitabın arkasına aldığım notları okuyunca,
yeniden ele almaya karar verdim.
…
Temmuz için olağanüstü serin bir günde, arka balkonda okuyarak bitirdim kitabı.
“Capote”(*) filmini izlemiştik Ahmet’le.
Ahmet , Capote’nin bütün öykülerinin bulunduğu “Gümüş Damacana”yı almış.
Tesadüfen, - her zaman olduğu gibi,-evde
görünce okumaya karar verdim. Fakat, nedense ilk öykü,“Duvarlar Soğuk”u pek sevemedim ve kitap uzun süre başucumda durdu, bekledi.
Tekrar, okumaya başladığımda, “ Kendine Ait Bir Vizon” başlıklı öykü beni
kitabın içine sürükledi, 2008 yazının kitabı olup çıktı.
“Kendine Ait Bir Vizon”, genç kızlıklarından beri tanışan iki kadının,
Bayan Munson ve Vini Rando’nun yıllar sonra karşılaşmaları üzerine kurulu bir
öykü. Vini, babasından kalan
mirasın getirdiği olanakla, Avrupa’ya
gitmiş, orada bir kont ya da baronla evlenmiş, savaş yıllarını orada
geçirmiştir. Vini, Amerika’ya döndüğünde, eski arkadaşının izini bularak, kendisini ziyaret etmek için
Bayan Munson’u arar. Vini’nin ihtişamlı gelişini,-bayan Munson öyle hayal
etmektedir Vini’yi,- heyecanla evde beklerken; “…delici gözlerle
salonu inceledi. Eşyalarını,
çevreni, ancak bir ziyaretçi beklerken fark etmen, ne kadar garipti”
Bayan Munson, kış ortasında çiçekli bir elbiseyle, saçı
cılız, bakımsız Vini’ye şaşkınlığını hissettirmez. Kendisine hemen bir likör
ikram etmek ister, fakat Vini kabul etmez. Vini, elindeki pembe kutuyu açar,
içindeki vizon kürkü çıkararak, bu kürke hayran olduğunu bildiğini, o nedenle
yatırımım boşa gitmesin sana vereyim, para da önemli değil, bin dolar versen
yeter deyiverir, Bertha’ya. Bertha, o
kadar param yok dese de, arkadaşına; “belki dört yüz” verebileceğini söyler. Kürkü aynanın önünde denedikten sonra; “Çeki
benim adıma yazabilirsin” diyen Vini’ye,
hemencecik imzalar çeki Bayan Munson.
Tekrar haberleşmek üzere Vini evden ayrılır.
Bayan Munson, eşi Albert’e kürkü hemen göstermemek için,
onu dolapta karanlık bir köşeye
astığında bir cırt sesi duyar. Işığı açıp mantoya baktığında, mantonun tamamen
çürümüş olduğunu görür.
“Aman Tanrım, kandırıldım, bir güzel kazıklandım ve artık,
yapabileceğim hiçbir şey yok, hiçbir şey!”
Vini’nin kendisini aldattığını anlamıştır çok kısa sürede.
“Gümüş Damacana”,
kitaba adını veren öykü çok etkileyiciydi benim için. Ama, beni , esas kitaba bağlayan ya da öykülere diyelim, Truman
Capote’nin Alabama’daki çiftlikte annesinin ailesiyle geçirdiği çocukluk
yılları oldu. Ne çok benzerliği vardı kendi çocukluğumla. Hele onu hayata
bağlayan Bayan Sook, sanki annemdi.
“Doğum Günlerinde
Çocuklar”, Çiçekten Ev”, “Şükran Günü
Gelen Konuk”, “ Bir Noel “ diğer sevdiğim öyküler.
Beni sanki çocukluğuma doğru bir yolculuğa çıkardı
Capote’nin toplu öykülerini barındıran “Gümüş Damacana.”
…
Yazımı bilgisayara aktarmaya başladığım günün ertesinde,
“Capote” filminde, Truman Capote’yi canlandırdığı rolüyle Oscar kazanan Philip Seymour Hoffman hayata veda etti. Bu vakitsiz kayıp herkes gibi beni de üzdü.
Philip Seymour
Hoffmann’ın son dönem fotoğraflarına
baktığımda, yaşamın hırslarından
arınmış, tüm ruhunu yaptığı işe adamış biri olduğu hissini verdi bana.
İmren Tüzün
Antalya, 26 Temmuz
2008 – 06 Şubat 2014
©Bütün Hakları Saklıdır / All Right Reserved
“Capote” (*)