6 Şubat 2014 Perşembe

İnsani Hallere Işık Tutan Truman Capote Öyküleri


                Yeni Gazetecilik”, öte yandan, güçlü örneklerinde beni okur kimliğimle hayli saran bir anlayış,   belirtmeliyim. Amerikan Edebiyatında, çığır açan Capote’nin yapıtını etkileyici buluyorum      sözgelimi. Çarpıcı metinler geldi oradan, “üçüncü sayfa “ gerçekliğinin parlak örnekleri. Bizim      yazarlarımız için sağlam birer denektaşı işlevi ya da “çıkış modeli” oluşturabilirdiler –  böylelikle, hiç değilse kısır imgelem ürünü kurmacaların arasında boğulmayabilirdik. Olmadı,   çünkü uç vermediler, sanırım okunmadılar da yeterince. Eski gerçekçilik yenisini itip kakaladı anlaşılan.”

30 Ocak 2014 tarihli, Cumhuriyet Kitap’ta, Enis Batur’un, “pervasız pertavsız”  köşesinde yer alan, “üç okuma parantezi” başlıklı yazısının yukarıda alıntıladığım bölümü Türk Edebiyatına bir eleştiri içeriyordu. Batur’un, Truman Capote’ye atıfta bulunmasıydı daha çok benim dikkatimi çeken. Truman Capote’nin, Sel Yayıncılık’tan çıkan, Püren Özgören çevirdiği “Gümüş Damacana”adlı kitabı düştü hemen aklıma. Evde değildi kitap, atölyemde olduğunu biliyordum, gece vakti atölyeye indim, kitabı buldum. Önce kitabın kapağını taradım, kitabın arkasına aldığım notları okuyunca, yeniden ele almaya karar verdim.
Temmuz için olağanüstü serin bir günde,  arka balkonda okuyarak bitirdim kitabı. “Capote”(*) filmini izlemiştik Ahmet’le.   Ahmet , Capote’nin bütün öykülerinin bulunduğu “Gümüş Damacana”yı almış. Tesadüfen, - her zaman  olduğu gibi,-evde görünce okumaya karar verdim. Fakat, nedense ilk öykü,“Duvarlar  Soğuk”u pek sevemedim ve kitap uzun süre  başucumda durdu, bekledi.

Tekrar, okumaya başladığımda,  “ Kendine Ait Bir Vizon” başlıklı öykü beni kitabın içine sürükledi, 2008 yazının kitabı olup çıktı.

“Kendine Ait Bir Vizon”,  genç kızlıklarından beri tanışan iki kadının, Bayan Munson ve Vini Rando’nun yıllar sonra karşılaşmaları üzerine kurulu bir öykü. Vini,  babasından kalan mirasın  getirdiği olanakla, Avrupa’ya gitmiş, orada bir kont ya da baronla evlenmiş, savaş yıllarını orada geçirmiştir. Vini, Amerika’ya döndüğünde, eski arkadaşının  izini bularak, kendisini ziyaret etmek için Bayan Munson’u arar. Vini’nin ihtişamlı gelişini,-bayan Munson öyle hayal etmektedir Vini’yi,- heyecanla evde beklerken; “…delici  gözlerle  salonu  inceledi. Eşyalarını, çevreni, ancak bir ziyaretçi beklerken fark etmen, ne kadar garipti”
Bayan Munson, kış ortasında çiçekli bir elbiseyle, saçı cılız, bakımsız Vini’ye şaşkınlığını hissettirmez. Kendisine hemen bir likör ikram etmek ister, fakat Vini kabul etmez. Vini, elindeki pembe kutuyu açar, içindeki vizon kürkü çıkararak, bu kürke hayran olduğunu bildiğini, o nedenle yatırımım boşa gitmesin sana vereyim, para da önemli değil, bin dolar versen yeter deyiverir, Bertha’ya.  Bertha, o kadar param yok dese de, arkadaşına; “belki dört yüz” verebileceğini söyler.  Kürkü aynanın önünde denedikten sonra; “Çeki benim adıma yazabilirsin” diyen  Vini’ye,  hemencecik imzalar çeki Bayan Munson. Tekrar haberleşmek üzere Vini evden ayrılır.
Bayan Munson, eşi Albert’e kürkü hemen göstermemek için, onu  dolapta  karanlık bir köşeye astığında bir cırt sesi duyar. Işığı açıp mantoya baktığında, mantonun tamamen çürümüş olduğunu görür.
“Aman Tanrım, kandırıldım, bir güzel kazıklandım ve artık, yapabileceğim hiçbir şey yok, hiçbir şey!”
Vini’nin kendisini aldattığını anlamıştır çok kısa sürede.

 “Gümüş Damacana”, kitaba adını veren öykü çok etkileyiciydi benim için. Ama, beni , esas  kitaba bağlayan ya da öykülere diyelim, Truman Capote’nin Alabama’daki çiftlikte annesinin ailesiyle geçirdiği çocukluk yılları oldu. Ne çok benzerliği vardı kendi çocukluğumla. Hele onu hayata bağlayan Bayan Sook, sanki annemdi.

 “Doğum Günlerinde Çocuklar”, Çiçekten Ev”,  “Şükran Günü Gelen Konuk”, “ Bir Noel “ diğer sevdiğim öyküler.

Beni sanki çocukluğuma doğru bir yolculuğa çıkardı Capote’nin toplu öykülerini barındıran “Gümüş Damacana.”
Yazımı bilgisayara aktarmaya başladığım günün ertesinde, “Capote” filminde, Truman Capote’yi canlandırdığı rolüyle Oscar kazanan Philip Seymour Hoffman hayata veda etti.  Bu vakitsiz kayıp herkes gibi beni de üzdü.

Philip Seymour Hoffmann’ın  son dönem fotoğraflarına baktığımda,  yaşamın hırslarından arınmış, tüm ruhunu yaptığı işe adamış biri olduğu hissini verdi bana.

İmren Tüzün

Antalya, 26 Temmuz 2008 – 06 Şubat 2014
©Bütün Hakları Saklıdır / All Right Reserved
“Capote” (*)