Sanat
Fuarı’nın başlamasından günler önce, gazetelerde 6. Uluslararası Sanat
Fuarı’yla ilgili haberler yayınlanmaya başlamıştı. Ben de Sanat Fuarı’na
gitmeyi düşünüyor, fakat kesin karar
veremiyordum. İki günlüğüne İstanbul’a gitmenin bir anlamı var mıydı?
İşyerinden izin alabilecek miydim? Tüm bu soruların arasında, Seyahat
Acentası’nı arayıp, uçaktaki yer durumunu sordum. Dönüş için sorun yoktu, ancak
gidiş uçakları doluydu. Yedeğe yazdırmalarını rica ettim. Bir-iki gün sonra
aradığımda uçaktaki yerimin hazır olduğunu öğrendim. İşyerinden izin sorununu
da çözümledikten sonra biletin tanzim edilmesini istedim. 21.09.96 günü
havaalanına giderken yolculuk duygusu beni sarmaya başlamıştı. Havaalanında
Polis kontrolünden geçip, çıkış salonuna geçtiğimde ise yolculuk tam anlamıyla
başlamış oldu.
Rahat
bir yolculuktan sonra İstanbul’daydım işte. Ancak, eve ulaşmak epey bir zaman
aldı. Eve geldiğimde, kardeşimin evde olmayacağını bilmeme rağmen, bir burukluk
yaşadım. Hemen kendimi Sanat Fuarı’na atmak istedim. Taksiyle Sanat Fuarı’na
geldiğimde saat öğleden sonra üç olmuştu.
Önce
giriş ücretini ödedim. Kapıdan girişte, hemen, gözüme Falez Sanat Galerisi
çarptı. Daha önceden edindiğim bilgiler doğrultusunda, Falez Galeri’deki
“eller” sergisi bana ilginç geldi. Çok küçük boyutlarda çalışılmış işlerdi.
Falez Galeri’den sonra serüven başladı. Genelde, yağlıboya çalışmalardan
oluşuyordu sergiler. Nuri İyem’in resimlerinin sergilendiği bölüme geldiğimde,
sanatçının, bilinen kadın yüzlerinin dışında bir kadın portresi ilgimi çekti.
Ayrıca, bir peyzaj çalışması da güzeldi. Büyük bir bölümü figüratif resimlerden
oluşan serginin bir bölümünü izledikten sonra, bir şeyler yemek üzere
Kafeterya’da oturdum. Bir bardak çay ile tost yedim. Biraz dinlendikten sonra,
kaldığım yerden sergileri izlemeye devam ettim.
İstasyon
Sanat Galerisi’nde, Hülya Düzenli’nin sergisi hoşuma gitti. Alkent Actuel Art
Galerie’de yerli ve yabancı sanatçıların oluşturduğu bir sergi vardı. Sergideki
bütün resimlerin yuvarlak tuval üzerine çalışılması bir bütünlük yaratmıştı. Özellikle
Sanat Fuarı için çalışılmış işlerdi bunlar sanıyorum. Galeri Baraz’da Turan
Erol’un büyük boyutta resimleri yer alıyordu.
Turan Erol’da beni en çok etkileyen kahverengi ve maviyi uyumlu bir
şekilde kullanması oldu. Galeri Baraz, Adnan Çoker, Mustafa Ata gibi bildiğimiz
sanatçıların yanı sıra, Selva Genç, Gülgün Haksal gibi genç sanatçıların
eserlerini de yer vermişti. Fuar’da Bilim Sanat Galerisi geniş bir sanatçı
yelpazesini içine almıştı. Burada Utku Varlık, Mustafa Ata, Devrim Erbil,
Süleyman Saim Tekcan gibi sanatçıların eserlerini gördüm. Süleyman Saim
Tekcan’ın baskıları beni etkiledi.
Fransa’dan,
Mac
2000 grubunu görmek benim için iyi oldu. Yurt dışında resim
çalışmalarının hangi boyutta olduğunu görebilmek açısından. Burada, özellikle
François Millon’un soyut eserleri beni etkiledi. Yine, Mac 2000 grubu içinde
Jean-Paul Boyer’in heykelleri şaşırtıcıydı. Bu heykeller cam, ahşap ve mikadan
yapılmıştı ve değişik şekiller alabiliyordu.
Bir
başka bölümde, Teşvikiye Sanat Galerisi’nde Ergin İnan’ın böcekler konulu resim
sergisi vardı. Geçmişteki resimlerini bildiğim için, bu sergide yer alan resimlerinde daha renkçi bir anlayış benimsediği fark ediliyordu. Galeri G N G’de Nurcan Giz’in resimleri beni oldukça
etkiledi. Mavi ve gri yüzey üzerindeki o küçük ve sarı lekeler tam yerli yerine
oturmuştu. Galeri Artist’de Fahr El
Nissa Zeid’in eserleri sergileniyordu. Zeid’in resimleri hakkında daha önceden
bilgim vardı. Orijinal yapıtlarıyla karşı karşıya gelmek heyecan vericiydi
benim için. Özellikle, küçük soyut çalışmalarındaki renk oturmuşluğu ustalığını gösteriyordu. Urart
Sanat Galerisi’nde Arzu Başaran’ın el yapımı kağıt üzerine karışık teknikle
yapılmış işleri beni etkiledi. Atrium Sungur Sanat Evi’nde Burhan Uygur’un
sunta üzerine yağlıboya çalışmasındaki kırmızı renk hafızama kazındı sanki.
Artisan Sanat Galerisi’nde ise Komet ve Avni Arbaş’ın eserlerini gördüm. Burada
Avni Arbaş kendi portrelerini sergiliyordu. Komet’in pentür çalışmaları da
güzeldi.
Biraz
daha arkalara gidip kitaplara göz gezdirdim. Özellikle, Modigliani ile ilgili
bir kitap ilgimi çekti. Ressamların o kadar az resimlerini biliyoruz ki,
kapsamlı araştırmalar bu kadar güzel basımla Türkçe’ye kazandırılabilir mi?
Kitapların çoğu İngilizce olarak yayımlanmıştı. Ekspresyonist
sanatçılar üzerine bir kitap aradım, ancak bulamadım. Bana göre, resim
malzemelerinin Fuar’da yer almaması bir eksiklikti.
Fuar’daki galerileri dolaştıktan sonra, bir
yorgunluk çalı daha içip, eve dönmek istiyordum. Kafeteryada otururken,
tesadüfen uzun süredir görmediğim kuzenimle karşılaştım. Tesadüfler yaşamın bir
parçası.
İstanbul’a
gelmişken İstiklal Caddesi’nde yürümeden olmazdı. Kalabalığın arasına karışıp
The Marmara Otele kadar yürüdüm. Oradan taksiyle kardeşimin evine döndüm.
Kardeşim ve kedileri beni karşıladılar. Bir yandan sohbet edip diğer yandan
çayımızı içtik. Daha sonra güzel bir akşam yemeği hazırlayıp yedik. Uzun süre
sonra iki kardeş yine bir aradaydık. Uzun bir sohbetten sonra uykuya daldık.
Ertesi sabah kardeşimin arkadaşında kahvaltı yaptık.
Kahvaltıdan sonra tekrar Sanat Fuarı’na gittim. Bu sefer heykellere zaman
ayırdım. Antalya’da heykel sergisi görme imkânı olmadığı için, burada değişik tarzda
yapılmış heykelleri inceleme olanağı buldum. Fuarı yeni baştan gezdim, kafamda
pek çok soru oluştu.
Fuar
neden düzenleniyordu?
Sanatçıların
yeni eserlerini göstermek için mi?
Sergilenen
eserlerin estetik düzeyi ne kadar dikkate alınmıştı?
Burası
bir Fuar olduğuna göre, neden sadece İstanbul, Ankara galerileriyle katılım
var?
Anadolu’dan, sadece, Mersin’den Art Home Sanat Galerisi
ve Antalya’dan Falez Galeri katılmaktaydı. Falez Galeri, Antalya galerisi
olarak yine İstanbullu sanatçılara yer veriyordu. Bunu söylerken şunu yadsımak
istemiyorum. Falez Galeri’nin Antalya sanat ortamına çok büyük katkıları
vardır. Bu bağlamda neden Türkiye’deki galerilerin tamamı davet edilmiyor?
Anadolu’da çok mu galeri var diye sorulabilir. Bana göre, Türkiye’de mevcut
olan tüm galeriler ve yurt dışından da daha geniş galeri kitlesi davet
edilmelidir.
Sanat
Fuarı’nın ticari yönü ağır basmakta ve sanatçıların eserlerinin bir çok
galeride sergilenmesi bütünlüğü bozmaktadır.
Kırmızılar,
yeşiller, sarılar, maviler, kahverengiler arasında geçen saatler sona ermek
üzereydi. İstanbul gezisini küçük bir kafede tamamlayıp, Taksim meydanından
Havaş servis otobüsüne bindiğimde, kardeşim ve arkadaşı bana el sallıyorlardı.
Sahilde gidiyordu otobüs, boğaz ise gemilerle doluydu.
İmren Tüzün
Antalya, 08.10.1996
©Tüm Hakları Saklıdır.