Zaman gelir
gidilecek bir yol, tutunacak bir dal kalmamış gibi hissedersiniz hayatta. İşte,
o zaman kelimeler yetişir imdadınıza, onlara sığınırsınız. Acılarınızı, içsel
sıkıntılarınızı, şüphelerinizi, paranoyalarınızı, izlediğiniz bir filmi,
okuduğunuz kitabı, küçük sevinçlerinizi kelimelere sığdırmaya çalışırsınız. Bu
da yetmez, bilirsiniz.
Mahkemeler kurulur içinizde her gün, yargıçlar, avukatlar çarpışır durur, hesaplaşırsınız kendinizle. Ummadığınız bir anda, kendi kendinizi
suçlarken bulursunuz. Tokat atmak, parçalamak, herkesin acıttığından daha çok
acıtmak istersiniz varlığınızı. Sonra içinizden bir ses yükselir;“ Bu kadar hırpalama kendini, hayattaki
her şeyin sorumlusu sen olamazsın” diyerek sanki bir dost eli uzatır size. Derin
bir nefes alırsınız, yaşama yeniden dönmüş gibi hissedersiniz.
Ne çok önyargılara
maruz kalırsınız, hayatınızın özünü bilmeyen insanların küçümseyici ve alaycı
bakışları keskin bir ok gibi dolaşıp durur bedeninizde. İçinize işler, bir daha görmek istemezsiniz o kartal pençeli
insanları. Yolda, sokakta görseniz bile başınızı
çevirirsiniz, selam vermek gelmez içinizden. Yan gözle süzerek, “kibirli ne
olacak” derler bu sefer de. Fakat bilmezler ki, siz artık onlara güveninizi
yitirmişsinizdir. Hayatta en önemli şeylerden biri de güven değil midir?
Tanrı
içinize yeterince küçümseme duygusu koymamışsa, yüreğiniz hep ezilenden yana
olacaktır. Kendinizi mutlu hissettiğiniz anda bile, söyleyemezsiniz kimselere,
belki kırarım, incitirim endişesiyle. Zaman, öfkeli insanlardan çok politik
insanlara güvenmemeyi öğretir hayat size. Eninde sonunda sapla samanı
ayrıştırırsınız, bedeli de yalnızlık olur çoğunlukla.
Kalbiniz kaç
kere yanılır, pek çok tokat yersiniz, yine de gözlerinin içi gülen insanlar
aramaktan vazgeçmezsiniz. Bazen, o
gözlerin söylediği yalanları çok sonra fark edersiniz, orası da başka. Şu
dünyada sizin varlığınızı duyumsatacak bir hüzünlü yüzün çıkacağını umut
edersiniz yine de. Bir kuşla göz göze gelirsiniz, bir kedi, bir çocuk çıkar
gelir kapınıza, belki de kuşlar, kediler ve çocuklar anlar en çok hâl-i
pür-melâl´inizi.
Kan
kardeşliği yetmez, ruh kardeşleri ararsınız, hayat bu konuda da cimridir, öyle
çabuk çıkarmaz karşınıza. Çıkardıklarını da apansızın alır götürür, çalar
hayatınızdan, tek başına bırakır sizi.
Artık,
yapacağınız tek şey, inandıklarınızı hayata geçirmektir kimselere aldırmadan.
Küçük iğnelemelerden, sahte sohbetlerden arındırırsınız hayatınızı. “Alın,
sizin olsun her şey, rahat bırakın beni” diyerek, kendi ayaklarınızın üzerinde
mücadelenize devam edersiniz, şiirsel adalet umarak hayattan.
İmren Tüzün
Antalya, 17 Ekim 2013
©Bütün Hakları Saklıdır / All Right Reserved
©Bütün Hakları Saklıdır / All Right Reserved