19 Şubat 2014 Çarşamba

Halit Refiğ’e Mektuplar’da Entelektüel Sıkıntının İzleri


                              

                Bir Salı akşamı salonda tek başına oturuyordum.  İnsanın kendini bit ya da karınca gibi hissettiği anlar yaşarsınız hayatta, işte öyle bir duygu içindeydim. Sanki biraz sonra kapı çalacak, Ahmet telaşla çıkıp gelecekti de normal bir insana dönecektim ben de.  Artık onun bir daha kapıyı çalmayacak oluşunun acısı çöktü içime, salonda gezinmeye başladım.

                Müzik setinin üzerinde kitaplar, CD’ler Ahmet’in bıraktığı gibi duruyordu. Cesaret edip   CD’lerden  birini  seçmek ve dinlemek  istiyordum.   CD’lerin yanına  koyduğu kitaplardan biri dikkatimi çekti. Kitabı elime aldım, önce el yazısıyla basılmış, ”Sevgili Halit” yazısı,  ardından  “Halit Refiğ’e Mektuplar “, altında Oğuz Atay’la başlayan İlhan Usmanbaş’la biten isimler beni kitabın içine doğru çekti.

                 Kitabın giriş bölümünde ” O Günler…” başlığıyla yer alan Gülper Refiğ - Irmak  Zileli söyleşisinde, Gülper Refiğ’in bazı cümleleri beni derinden etkiledi. Ahmet’i Anma Günü nedeniyle üzerinde düşündüğüm,  Doğu-Batı çatışması,  Entelektüelin sıkıntısı gibi konularla ne kadar da bağlantılıydı.  Halit Refiğ’in yaşadıkları bizim yaşadıklarımızdan çok da farklı değildi.  Gülper Refiğ’in bir soruya cevabı,  bizi boğan sıkıntıları özetler nitelikteydi.

Irmak Zileli’nin; “ Oğuz Atay’ın da söylediği bir “çeteler”, “aptallar“ ittifakı var. O nedir?” sorusuna Gülper Refiğ’in cevabı  şöyleydi.: “… Özellikle, sanat dünyasının sıradan, vasat donanımlı üyeleri, büyük bir beceri ile hemen birleşirler. Güçlüyü, üstün vasıflıyı yok etmek neredeyse tek hedefleridir; çünkü başka bir şeye ne yetenekleri ne de zekâları izin vermez. Oğuz’un çeteleri kanımca bunlardır.”

Oğuz Atay’a yapılanlar, Ansan ve daha başka çevrelerin Ahmet’e karşı sürdürdükleri katı tutumun göstergesi gibiydi.


Nedense belleğimde, bir televizyon programında Gülper Refiğ’le yapılan röportajdan bir kare kalmış. Elinde kedisiyle ,- kollarının arasında demek daha doğru olur,- konuşması gözümün önüne geliveriyor. O an karşımda olsa ona sarılıp ağlamak isterdim.  Bunu yapamadım ama oturup bağıra bağıra ağladım, bu topraklarda acı çektirilmiş bütün entelektüeller, yazarlar, sanatçılar, şairler ve insanlar için. Ciğerimin yangınına yangın kattı bu satırlar.

Halit Refiğ’in kaleme aldığı ” Mektupların Hikayesi”nde,   1974 yılında, zamanın Başbakanı Bülent Ecevit ve TRT Genel Müdürü İsmail Cem’in uyumlu çalışmasının sonucu “Aşk-ı Memnu”nun televizyon dizisi haline getirilişini, Gülper Refiğ ile evliliğini, Amerika’da Visconsin Üniversitesi’nin davetine nasıl karar verdiğini, Amerika’dan Oğuz Atay, Metin Erksan, Adnan Saygun, Pakize Barışta, Yıldız Kenter , Giovanni Scognamillo  ve İlhan Usmanbaş ile  mektuplaşmalarını ve dostları üzerine düşüncelerini dile getiriyor. Kemal Tahir’in romanından uyarlanan “Yorgun Savaşçı “filminin yakılış sürecini şöyle anlatıyor Refiğ.:”Yorgun Savaşçı  tamamlandıktan sonra,  Ecevit’in siyasi yasaklı olduğu dönemde yakıldı. Aşk’ı Memnu hıncını unutmayan TRT bürokrasisi, gizli servislerin yardımıyla, kumandanları dolduruşa getirmeyi başarmıştı.”

Halit Refiğ, mektupları, kültür ve sinema tarihine ışık tutması amacıyla, Mimar Sinan Üniversitesi, Sinema TV Müdürü Sami Şekeroğlu’na  vermiş öncelikle. Çağın tanığı, kültür kişiliklerini iyi tanıması ve mektupların kimseye zarar vermeden  yayımlanması  sorumluluğunu Selim İleri’ye bırakmış.   Metin Erksan’ın mektuplarının yayımlanmasına müsaade etmemesi  Refiğ’i üzmüş.

Kitapta yer alan Oğuz Atay’ın mektupları gerçekten insanın içini yakacak nitelikteydi. Uğradığı haksızlıklar, anlaşılamamasını yazdığı satırlara yansıtıyordu. :“… Her şeyi ciddiye alan tutumun, içinde yaşadığım ülkenin insanlarının davranışına o kadar uymuyor ki, bilmem bunu nasıl anlatsam. Ve burada bunu kimseye anlatamıyorum ve anlatmaya o kadar ihtiyacım var ki.” Halit Refiğ’e yazdığı ve ondan aldığı mektuplar,  Oğuz Atay için tutunacak bir dal gibiymiş. Onların, bir gazete veya  dergide çıkan bir yazıyı takip edişleri, ülkedeki durumdan haberdar olma çabaları ne kadar da Ahmet’e benziyordu.

Oğuz Atay, Selim İleri’nin yazısından çok üzüntü duymuş.  Daha sonra Selim İleri’nin özür yazısını Pakize Barışta eşi Oğuz Atay’a okuyamamış, Amerika’dan Halit Refiğ bu görevi üstlenmişti.

Bu satırları okuduktan sonra, kitabın sonunda mektupların yayınlanma öyküsünü anlatan Selim İleri bir anlamda kendisiyle de hesaplaşma olanağı bulduğunu hissettiriyordu. :” Gülper’le ve Halit Bey’le o günleri yeniden konuştuk, büyük bir acıyla yeniden andık. Sevgili Oğuz Atay’ı ve sevgili Pakize Barışta’yı onca üzen o yersiz yazıyı neden yazdığımı onca yıl sonra bile tam çözemedim.”

Kitabın sonunda yer alan “Açıklamalı Dizin” , mektuplarda adı geçen kişiler, filmler, kitaplar ve dönemin olayları üzerine önemli bir bilgi kaynağı sunuyor okuyucuya.

Entelektüellerin, yazarların, şairlerin ve sinemacıların çağdaşlarıyla iletişim içinde olmaları, birbirleriyle acılarını, sıkıntılarını paylaşmaları, hem kendi aralarındaki ilişki hem de kitaplar, kentler, mekanlar ve ülke hakkında önemli  ipuçlarını barındırıyor.

 Gülper Refiğ  ve Pakize Barış’ta’nın  eşlerinin entelektüel acılarına  tanıklık etmeleri,  omuzlarında kalan acıların ağırlığı bana,”yalnız değilim” duygusu yaşatıyor.

İmren Tüzün

Antalya , 17 Nisan 2012 – 18 Şubat 2014

©Bütün Hakları Saklıdır / All Right Reserved