Bir Salı
akşamı salonda tek başına oturuyordum. İnsanın kendini bit ya da karınca gibi
hissettiği anlar yaşarsınız hayatta, işte öyle bir duygu içindeydim. Sanki
biraz sonra kapı çalacak, Ahmet telaşla çıkıp gelecekti de normal bir insana
dönecektim ben de. Artık onun bir daha
kapıyı çalmayacak oluşunun acısı çöktü içime, salonda gezinmeye başladım.
Müzik
setinin üzerinde kitaplar, CD’ler Ahmet’in bıraktığı gibi duruyordu. Cesaret
edip CD’lerden birini seçmek ve dinlemek istiyordum. CD’lerin
yanına koyduğu kitaplardan biri
dikkatimi çekti. Kitabı elime aldım, önce el yazısıyla basılmış, ”Sevgili
Halit” yazısı, ardından “Halit
Refiğ’e Mektuplar “, altında Oğuz Atay’la başlayan İlhan Usmanbaş’la biten isimler beni
kitabın içine doğru çekti.
Kitabın giriş bölümünde ” O Günler…” başlığıyla yer alan Gülper Refiğ - Irmak Zileli
söyleşisinde, Gülper Refiğ’in bazı cümleleri beni derinden etkiledi. Ahmet’i Anma
Günü nedeniyle üzerinde düşündüğüm,
Doğu-Batı çatışması, Entelektüelin
sıkıntısı gibi konularla ne kadar da bağlantılıydı. Halit Refiğ’in yaşadıkları bizim
yaşadıklarımızdan çok da farklı değildi.
Gülper Refiğ’in bir soruya cevabı, bizi boğan sıkıntıları özetler nitelikteydi.
Irmak Zileli’nin; “ Oğuz
Atay’ın da söylediği bir “çeteler”, “aptallar“ ittifakı var. O nedir?” sorusuna Gülper Refiğ’in cevabı şöyleydi.: “… Özellikle, sanat dünyasının sıradan,
vasat donanımlı üyeleri, büyük bir beceri ile hemen birleşirler. Güçlüyü, üstün
vasıflıyı yok etmek neredeyse tek hedefleridir; çünkü başka bir şeye ne
yetenekleri ne de zekâları izin
vermez. Oğuz’un çeteleri kanımca bunlardır.”
Oğuz Atay’a yapılanlar,
Ansan ve daha başka çevrelerin Ahmet’e karşı sürdürdükleri katı tutumun
göstergesi gibiydi.
Nedense belleğimde, bir televizyon programında Gülper
Refiğ’le yapılan röportajdan bir kare kalmış. Elinde kedisiyle ,- kollarının
arasında demek daha doğru olur,- konuşması gözümün önüne geliveriyor. O an
karşımda olsa ona sarılıp ağlamak isterdim.
Bunu yapamadım ama oturup bağıra bağıra ağladım, bu topraklarda acı
çektirilmiş bütün entelektüeller, yazarlar, sanatçılar, şairler ve insanlar
için. Ciğerimin yangınına yangın kattı bu satırlar.
Halit Refiğ’in kaleme aldığı ” Mektupların Hikayesi”nde,
1974 yılında, zamanın Başbakanı
Bülent Ecevit ve TRT Genel Müdürü İsmail Cem’in uyumlu
çalışmasının sonucu “Aşk-ı Memnu”nun
televizyon dizisi haline getirilişini, Gülper Refiğ ile evliliğini, Amerika’da
Visconsin Üniversitesi’nin davetine nasıl karar verdiğini, Amerika’dan Oğuz Atay, Metin Erksan, Adnan Saygun,
Pakize Barışta, Yıldız Kenter , Giovanni
Scognamillo ve İlhan Usmanbaş ile
mektuplaşmalarını ve dostları üzerine düşüncelerini dile getiriyor. Kemal Tahir’in romanından uyarlanan “Yorgun Savaşçı “filminin yakılış
sürecini şöyle anlatıyor Refiğ.:”Yorgun
Savaşçı tamamlandıktan sonra, Ecevit’in siyasi yasaklı olduğu dönemde
yakıldı. Aşk’ı Memnu hıncını unutmayan
TRT bürokrasisi, gizli servislerin yardımıyla, kumandanları dolduruşa getirmeyi
başarmıştı.”
Halit Refiğ, mektupları, kültür ve sinema tarihine ışık
tutması amacıyla, Mimar Sinan
Üniversitesi, Sinema TV Müdürü Sami Şekeroğlu’na vermiş öncelikle. Çağın tanığı, kültür
kişiliklerini iyi tanıması ve mektupların kimseye zarar vermeden yayımlanması
sorumluluğunu Selim İleri’ye bırakmış. Metin Erksan’ın mektuplarının yayımlanmasına
müsaade etmemesi Refiğ’i üzmüş.
Kitapta yer alan Oğuz
Atay’ın mektupları gerçekten insanın içini yakacak nitelikteydi. Uğradığı
haksızlıklar, anlaşılamamasını yazdığı satırlara yansıtıyordu. :“… Her şeyi
ciddiye alan tutumun, içinde yaşadığım ülkenin insanlarının davranışına o kadar
uymuyor ki, bilmem bunu nasıl anlatsam. Ve burada bunu kimseye anlatamıyorum ve
anlatmaya o kadar ihtiyacım var ki.” Halit Refiğ’e yazdığı ve ondan aldığı
mektuplar, Oğuz Atay için tutunacak bir
dal gibiymiş. Onların, bir gazete veya dergide çıkan bir yazıyı takip edişleri,
ülkedeki durumdan haberdar olma çabaları ne kadar da Ahmet’e benziyordu.
Oğuz Atay, Selim
İleri’nin yazısından çok üzüntü duymuş. Daha sonra Selim İleri’nin özür yazısını Pakize Barışta eşi Oğuz Atay’a okuyamamış, Amerika’dan Halit Refiğ bu görevi
üstlenmişti.
Bu satırları okuduktan sonra, kitabın sonunda mektupların
yayınlanma öyküsünü anlatan Selim İleri bir anlamda kendisiyle de hesaplaşma
olanağı bulduğunu hissettiriyordu. :” Gülper’le ve Halit Bey’le o günleri
yeniden konuştuk, büyük bir acıyla yeniden andık. Sevgili Oğuz Atay’ı ve
sevgili Pakize Barışta’yı onca üzen o yersiz yazıyı neden yazdığımı onca yıl
sonra bile tam çözemedim.”
Kitabın sonunda yer alan “Açıklamalı Dizin” , mektuplarda
adı geçen kişiler, filmler, kitaplar ve dönemin olayları üzerine önemli bir
bilgi kaynağı sunuyor okuyucuya.
Entelektüellerin, yazarların, şairlerin ve sinemacıların
çağdaşlarıyla iletişim içinde olmaları, birbirleriyle acılarını, sıkıntılarını
paylaşmaları, hem kendi aralarındaki ilişki hem de kitaplar, kentler, mekanlar
ve ülke hakkında önemli ipuçlarını
barındırıyor.
Gülper Refiğ ve Pakize Barış’ta’nın eşlerinin entelektüel acılarına tanıklık etmeleri, omuzlarında kalan acıların ağırlığı bana,”yalnız
değilim” duygusu yaşatıyor.
İmren Tüzün
Antalya , 17 Nisan 2012 – 18 Şubat 2014
©Bütün Hakları Saklıdır / All Right Reserved
©Bütün Hakları Saklıdır / All Right Reserved
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder