Bu sabah radyoda, 25 Ekim’in, “Dünya Makarna Günü” olarak
kutlandığını duyunca, eski günler aklıma düştü. Makarna deyince Annem ve Sıdıka
aklıma gelir.
Her Sonbahar bir makarna kesme telaşı yaşanırdı bizim evde.
Annem, günlerce tavukların yumurtalarını biriktirir, yetmiyorsa konu komşudan
yumurta satın alırdı. Makarnanın sarı
renkli ve bol lezzetli olması için yumurta sayısının fazla olması gerekirdi.
Büyük bir hamur leğenine,- genelde demir leğen kullanırdı
annem-, unu koyar, bir tarafta kırdığı onca yumurtayı unun içinde oluşturduğu
derinliğe döker, üzerine tuz serperdi. Yavaş yavaş yoğurmaya başlar, genelde
yumurtalar hamur yapmaya yeterli gelirdi, su kullanmazdı çok fazla. Hamur bir süre dinlendikten sonra, yardıma
gelen kadınlarla birlikte,- halamlar ya da komşular olurdu genellikle-, bezeler
senitte hafif kalınca yufkaya dönüştürülürdü.
Hiç unutamadığım beyaz ve temiz çarşaflar üzerine serilirdi yufkalar,
saçta pişirilmezdi. Hamurun tamamı
yufkaya dönüştükten sonra, kuruması
beklenirdi, aşırı da kurumaması gerekirdi, yoksa kesmek zorlaşırdı. Bu arada
öğle yemeği yenir, çay içilirdi.
Çarşafların üzerindeki yufkalar özenle toplanır, üst üste
koyulur ve beş altı santim kalınlığında
parçalara ayrılırdı. Yüksekliği de en az altı yedi santim olurdu bu parçaların.
Makarnayı ince ve düzgün kesmek maharet isterdi. Annem düzgün kesilmesine çok
önem verir, bu konuda yetenekli insanları çığırırdı makarna kesmeye. İncecik parçalara ayrılan makarnalar, güneş
gören bir odaya serilen temiz çarşaf üzerine yayılarak bir iki gün kuruması
için belenirdi. Kuruduğuna emin olduktan sonra,
makarnaları temiz keselere koyardı annem. Artık, bütün kış boyunca
yenecek makarna hazırlanmış olurdu. Çocukluğumda hazır makarna nedir
bilmiyordum, makarna sadece annemin yaptığı makarnaydı benim için.
Annem, makarnayı
haşladıktan sonra suyunu dökmezdi, makarnayı süzer, suyuna da çorba
yapardı. Tereyağlı makarnaların tadına doyum olmazdı doğrusu.
Şehre geldikten sonra hazır makarnaları yemeye
başladım. 1976-77 yılı olmalı, Lise
öğrencisiyim, Erzurumlu Yurda Abla ve
Cevriye Teyzeyle kalıyorum. Bir akşam,
Yurda Abla, “Bu akşam erişte pişireceğim.”, dedi. Ben de; erişte çok ilginç bir
yemek herhalde, diye düşünüyordum. Meğer makarna annemin evde yaptığı
makarnanın adıymış, bu anıyı da hiç unutmam.
1990’ların sonuna doğru, Sıdıka çalıştığı araştırma
şirketinde Barilla makarnalarının Türkiye’de nasıl karşılanacağı konusunda bir
araştırma yapıyor ve pek çok insanla birebir görüşmeler gerçekleştiriyordu. Bu
süreçte hiç unutmadığım bir zaman dilimidir.
Ne zaman Barilla makarnası görsem Sıdıka’yı anımsarım.
Bugün artık,
Türkiye’de üretilen makarnaların yanı sıra özellikle İtalya kökenli makarnaları
da görüyoruz market raflarında, pek çok çeşidini bulmak mümkün,.
O hikayesi olan makarna günleri ve sürdürülebilecek pek çok geleneksel tadı zamansızlık ve modernlik adına gerilerde
bıraktık, anısı belleğimizde yerini
koruyor yine de.