25 Ekim 2016 Salı

Annemin Makarna Kesme Günleri - İmren Tüzün



Bu sabah radyoda, 25 Ekim’in, “Dünya Makarna Günü” olarak kutlandığını duyunca, eski günler aklıma düştü. Makarna deyince Annem ve Sıdıka aklıma gelir.

Her Sonbahar bir makarna kesme telaşı yaşanırdı bizim evde. Annem, günlerce tavukların yumurtalarını biriktirir, yetmiyorsa konu komşudan yumurta  satın alırdı. Makarnanın sarı renkli ve bol lezzetli olması için yumurta sayısının fazla olması gerekirdi.

Büyük bir hamur leğenine,- genelde demir leğen kullanırdı annem-, unu koyar, bir tarafta kırdığı onca yumurtayı unun içinde oluşturduğu derinliğe döker, üzerine tuz serperdi. Yavaş yavaş yoğurmaya başlar, genelde yumurtalar hamur yapmaya yeterli gelirdi, su kullanmazdı çok fazla.  Hamur bir süre dinlendikten sonra, yardıma gelen kadınlarla birlikte,- halamlar ya da komşular olurdu genellikle-, bezeler senitte hafif kalınca yufkaya dönüştürülürdü.  Hiç unutamadığım beyaz ve temiz çarşaflar üzerine serilirdi yufkalar, saçta pişirilmezdi.  Hamurun tamamı yufkaya dönüştükten sonra,  kuruması beklenirdi, aşırı da kurumaması gerekirdi, yoksa kesmek zorlaşırdı. Bu arada öğle yemeği yenir, çay içilirdi.

Çarşafların üzerindeki yufkalar özenle toplanır, üst üste koyulur ve beş altı  santim kalınlığında parçalara ayrılırdı. Yüksekliği de en az altı yedi santim olurdu bu parçaların. Makarnayı ince ve düzgün kesmek maharet isterdi. Annem düzgün kesilmesine çok önem verir, bu konuda yetenekli insanları çığırırdı makarna kesmeye.  İncecik parçalara ayrılan makarnalar, güneş gören bir odaya serilen temiz çarşaf üzerine yayılarak bir iki gün kuruması için belenirdi. Kuruduğuna emin olduktan sonra,  makarnaları temiz keselere koyardı annem. Artık, bütün kış boyunca yenecek makarna hazırlanmış olurdu. Çocukluğumda hazır makarna nedir bilmiyordum, makarna sadece annemin yaptığı makarnaydı benim için.

Annem, makarnayı  haşladıktan sonra suyunu dökmezdi, makarnayı süzer, suyuna da çorba yapardı. Tereyağlı makarnaların tadına doyum olmazdı doğrusu.

Şehre geldikten sonra hazır makarnaları yemeye başladım.  1976-77 yılı olmalı, Lise öğrencisiyim,  Erzurumlu Yurda Abla ve Cevriye Teyzeyle kalıyorum.  Bir akşam, Yurda Abla, “Bu akşam erişte pişireceğim.”, dedi. Ben de; erişte çok ilginç bir yemek herhalde, diye düşünüyordum. Meğer makarna annemin evde yaptığı makarnanın adıymış, bu anıyı da hiç unutmam.

1990’ların sonuna doğru, Sıdıka çalıştığı araştırma şirketinde Barilla makarnalarının Türkiye’de nasıl karşılanacağı konusunda bir araştırma yapıyor ve pek çok insanla birebir görüşmeler gerçekleştiriyordu. Bu süreçte hiç unutmadığım bir zaman dilimidir.  Ne zaman Barilla makarnası görsem Sıdıka’yı anımsarım.

Bugün artık,  Türkiye’de üretilen makarnaların yanı sıra özellikle İtalya kökenli makarnaları da görüyoruz market raflarında, pek çok çeşidini bulmak mümkün,.


O hikayesi olan makarna günleri ve  sürdürülebilecek pek çok geleneksel tadı  zamansızlık ve modernlik adına gerilerde bıraktık,  anısı belleğimizde yerini koruyor yine de.