Geçen
sene bugün, sabah erkenden kalkmış, kendime çay yapmıştım. Evin arka
balkonundaki masada bir yandan notlarımı yazıyor, bir yandan da çayımı
yudumlamaya çalışıyordum. Çok sevdiğim dut ağaçları bana eşlik ediyor, sanki
onlara doya doya bakmam için sabah serinliğinde dalları salınıp duruyorlardı. İçeride toplanmış eşyalar, biraz sonra gelecek
taşıma şirketini beklemiyordum sanki. Çay içmek, notlarımı yazmak, kitap okumak
istiyordum. Kapının çalan zili beni gerçeğe döndürdü, gelen taşıma şirketinin
elemanlarıydı, dış kapıyı açmak istiyorlardı.
Onlar kamyonu içeriye çekip, asansörü kurarken ben hala balkonda dut
ağaçlarıyla vedalaşıyordum çay içerken. Ne çok sabahlar, akşamlar bakmıştık bu
dut ağaçlarına, Ahmet her baktığında çocukluğunu, dayılarını hatırlardı.
İki kişi taşındığımız evden, tek kişi çıkacak olmanın hüznü
olacaktı elbette. Fakat bu normal, kendi öz kararımla verdiğim bir taşınma
değildi. Aile ve mahkemeler el ele
vermiş, tahliyeme karar vermişlerdi. Güç onlardaydı, muktedir onlardı, bunu
uygulatmanın yolu da katı kalpli bir
Avukat’a düşmüştü. Kötüler tek başına kötü olamazlar, onların etrafında,
onlardan nemalanan insanlar vardır, kötü de cesaretini buradan alır, tek başına
bir insan buldu mu onu ötekileştirmenin, yersiz yurtsuzlaştırmanın yollarını
çok iyi bulurlar.
Yerimden kalkıp, evin içine, gerçeğe dönebilmem Gülistan’ın
gelmesiyle oldu. Gülistan, göz pınarlarıma takılıp kalmış gözyaşlarımı
görüyordu, içinde bulunduğum hüznü de. Birlikte toplamış, kaplamıştık bütün
eşyaları.
Göç etmenin en küçüğü bile iç yakar, büyük göçleri, evinden yurdundan edilenleri
düşünüp kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Eşyalar yerinden kaldırılıp
kamyona yüklenmeye başlandığı anda göz yaşlarımı tutamadım. Taşımacı Kürt
gençler birden şaşırdılar, ellerinde kalakaldı eşyalar. Ben diğer odaya
geçtiğimde Gülistan onlara eşimi kaybettiğimi, o nedenle bu taşınmanın ağır
geldiğini anlatmış onlara. Taşımayı yöneten genç yanıma gelerek; “merak etmeyin, siz
ne derseniz onu yapacağız, toparlayın kendinizi” demesi bana güç verdi adeta. O
dakikadan sonra, benim önerilerimi dikkate alarak evi boşalttık. Taşınmadan
önce filme almıştım evi, fakat göç esnasında bir kare fotoğraf bile çekecek
güç bulamadım kendimde.
Hiç istemeyerek taşındığım evden, eşimi kaybetmiş, hayatın tüm yükünü
sırtlanmış bir şekilde ayrılıyordum. Yanımda, büyük ruhlu, kendisi de göç etmek
zorunda kalmış bir kadın, bulundukları yerden kopup gelen Kürt gençler vardı.
İçimden dedim ki; eğer sürgün edilirseniz bir gün Kürtlerle taşının, en çok
onlar anlar sürgün edilenleri, evinden yurdundan kovulanları.
Aradan bir yıl geçti. Hiç kolay olmadı, olağanüstü zor
günlerden geçtim, her türlü hakkımı kendim aradım, mücadelemi verdim, hiçbir şey eskisi gibi
olmasa da, bir kadın olarak tek başına ayakta kalabilmenin gururu var içimde.
Bu sabah, serin
havayı duyumsarken balkonda, 22 Eylül 2014, göç günüm gözlerimin önünden akıp
giderken, kahvemi yudumluyordum, Gülistan memleketine doğru yola koyulurken.
İmren Tüzün
22 Eylül 2015