Karanlık kış gecelerinde, Annem elinde fenerle yürür, biz de onu takip ederdik. Çok uzak sayılmazdı
gideceğimiz ev, on beş bilemedin yirmi dakika sürerdi yürüyüşümüz. Tek katlı
evin dış kapısında ayakkabılarımızı
çıkarır, beyaz badanalı, temiz sofaları olan bir odaya buyur edilirdik. Köşede
beyaz tülbentinin altından kızıl saçları görünen yaşlı bir nine otururdu. Annem
sanki bir huşu içinde onun elini öper, hemen yanına otururdu, dizinin dibine
deyim yerindeyse. Biz de onların yanına dizilirdik.
Akşamları çay ikram edilmezdi o yıllarda. İğde, ceviz ve
elmadan oluşan kış gecelerinin unutulmaz yer sofraları olurdu genellikle.
Evin gelini Huriye teyze neşeli ve konuşkan bir kadındı. Benim doğumuma tanık
olduğu için, “bu benim kızım” derdi de ben kızardım, beni alıkoyacak
zannederdim.
Annem, Nuri Hoca Karısı Hatice Nine’ye büyük bir muhabbet
beslerdi. O zamanlar anlamazdım, neden onunla konuşmaktan haz aldığını ve
Hatice Nine’nin Anneme neler anlattığını. Annem, anne babasından üç aylık yetim
kaldığından olmalı, ailesini tanıyanların anlattıklarından, onlara ait en küçük
bir sözün bile izlerini duymak isterdi. Öyle ya ne bir suret, ne de bir
fotoğraf kalmıştı onlardan. Bu dünyadan geçip gitmiş insanların varlığından
sadece anlatılanlarla haberdar olunabiliyordu yoksul Anadolu kasabalarında.
Annem babasının doğum tarihini bile bilmiyordu belki. Benim
araştırmalarıma göre 1893 yılında Davazlar’da doğmuş Süleyman dedem. O zamanlar, Kaş ile Gömbe arasında, üzerine
çoğunlukla beyaz bulutların bir sis gibi çöktüğü Kasaba Medresesiyle ünlüymüş.
Davazlar’dan Kasabaya medresede okumaya gidermiş dedem. Aynı medresede eğitim gören Hatice’yle aynı yolları yürürlermiş. Medrese arkadaşlığı
zaman içinde bir aşka dönüşmüş. Medrese eğitimi
bitince, Süleyman Hatice’yi babasından istetmeye karar vermiş. O
zamanlar, bir ileri gelen kız istemeye
gönderilirmiş. Dedem de zamanın sözü geçen adamı Nuri Hoca’dan Hatice’yi ailesinden
istemesi için kıyağı olmasını istemiş.
Konuşulmuş, gün belirlenmiş.
Nuri Hoca, atına binip bir ağa edasıyla Hatice’nin ailesine
misafir olmuş bir akşam. Aileye konuyu açarken; “Hem kıyağ hem de güvey geldim.” demiş. Aile,
büyük bir talih kuşu kondu başımıza diyerek kızlarını o akşam Nuri
Hoca’ya vermişler. Hatice ve Süleyman’ın aşkı bir ağanın art niyetine kurban
gitmiş. İtiraz edememiş ne Süleyman ne
de Hatice. Kaderlerine razı gelmişler.
Annem’in anlattığı ve benim de hiç aklımdan çıkmayan babasının
hüzün dolu aşk hikayesi. Gerçekten de
böyle mi olmuştur, yoksa annemin
anlattıkları mı hikayeyi daha canlı
kılmıştır belleğimde, zaman zaman da sormadan edemem kendime.
Bu yüzden olmalı ki, Annem Hatice Nine’yi görmeye giderdi.
Babasını sorar, hikayelerini
anlattırırdı belki de.
İmren Tüzün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder