5 Mart 2017 Pazar

Ahmet Tüzün Arşiv Çalışmaları - İmren Tüzün



“Arşiv ilkin, söylenebilen şeyin ilkesi, ifadelerin bireysel olaylar olarak ortaya çıkışını yöneten sistemdir.” Foucault

Yıl dönümleri, aradan geçen bir yıl içinde, kaybettiklerimiz adına yaptığımız çalışmaları yeniden gözden geçirmemize vesile oluyor. Yaşama veda edenlerin, arkasında bıraktıkları kültürel mirasa sahip çıkabildiğimiz ve sürekliliğini devam ettirebildiğimiz zaman, bizim varlığımız da anlam kazanıyor. Parçalanmış bir geçmişi, bütün halinde tutabilmenin mücadelesi, yaşam direncimizi ayakta tutuyor.

Geçen bir sene içinde, Ahmet Tüzün, dolayısıyla aile arşivimiz için planladığım çalışmalar, kız kardeşimi kaybetmenin verdiği sarsıntıyla istediğim şekilde ilerleyemedi, deyim yerindeyse acılar üst üste geldi.

Geriye dönüp baktığımda, kütüphanenin arşivlenmesi, kataloglamasının  yapılabilmesi için bir sistem kurmamızın önemli bir adım olduğuna inanıyorum. Kütüphanenin adını; imrenahmetuzunkutuphanesi.org/
imrenahmettuzunlibrary.org olarak belirledim. Söz konusu sistem, kitabın bibliografik bilgilerinin (marc bilgileri)girilerek, kataloglamayı sağlıyor. İstenildiği takdirde, iki farklı şube açılarak, kitaplarımızın adımıza arşivlenmesi mümkün olabilecek. Bu sistemin yürürlüğe girebilmesi, bilgi ve belge yönetimi mezunu bir kütüphaneciyle çalışmayı zorunlu kılıyor.

Kütüphane’nin türlere ayrılması, dergilerin manuel olarak arşivlenmesi büyük oranda tamamlamış bulunuyor. Dergilerin manuel arşivlenmesi, kataloglama esnasında büyük bir kolaylık sağlayacaktır. Dergilerin izinde, Ahmet Tüzün yazılarının çoğu tespit edildi, listesi çıkarıldı, yerel dergi ve gazetelerde  yayımlanmış kent ve kent kültürü üzerine yazılar ile edebiyat dergilerinde yayımlanmış şiir çevirileri, eleştiri yazıları ve Sempozyum bildirileri kitaplaşmayı bekliyor.

Bir arşivin tasnif edilmesi sürecinin, bugünden yarına tamamlanıp bitirilecek bir iş olduğunu düşünemeyiz. Uzun soluklu, sabır gerektiren  ve derinlemesine bir çalışmayı zorunlu kılıyor. Yazarların kişisel tarihleri ve çalışmalarına gün geçmiyor ki yeni bir yazı, bilgi ve belge eklenmesin.



Edebi ve kültürel mirasımızın geleceğe aktarılması için daha ciddi çabalar göstermem ve kurumsallaşma yönünde adım atmam gerekiyor.

Kişisel gayretlerimi anlayarak, bana destek olan kişi ve kurumlara teşekkür ediyor, edebiyata ve sanata verilecek desteğin kültürel birikimimize değer katacağına, gelecek nesiller için bir kazanım olacağına inanıyorum.


İmren Tüzün

20 Şubat 2017 Pazartesi

Boşluk / İki Kara Bulut - İmren Tüzün


Boşluk
                                                      Ahmet ve Sıdıka’ya...

Göz yaşlarım sel oldu
Aktı içime
Ne yapsam, ne yapsam nafile
Çıkmıyorsunuz aklımdan
İçimde derin bir boşluk
İki ağır kayıp, iki genç ölüm
Biri kocam, diğeri kardeşim
İkisine de yetemedim, yetişemedim
Çabalayıp durdum
İkisinin sevgisinin arasında
Hiçbirinden vazgeçemedim.

İmren Tüzün
Antalya, 10 Ocak 2017


Copyright ©  İmren  Tüzün All rights reserved

İki Kara Bulut

                                             Karşıtlıklara/ Düalite'ye...
                                                                
Baş başa vermiş
İki kara bulut gibi
Öfkeliyiz, kafa tutuyoruz
Yaşama ve adaletsizliğe

Bir gün gelir, bir gün gelir
Barışırız seninle
Güler yüzümüz
Tüm karanlık günler
Geçer gider
Alıcı kuşların
Kötü ruhlarından arınır
Yaşama karışırız.

İmren Tüzün

Antalya, 08 Ocak 2017

Copyright ©  İmren  Tüzün All rights reserved

30 Aralık 2016 Cuma

Kimi Görsem Ömrüme Zarar / Karşılaşmalar - İmren Tüzün

Kimi Görsem Ömrüme Zarar

Kimi görsem  ömrüme zarar
Zehirli bir dil taşıyorlar
Ağızlarının içinde
Fırsatını kolluyorlar
Akıtmak için birikmiş kinlerini
Anlıyorsun o anda niyetlerini
Bırakmıyorsun elden tedbiri
Soğukkanlılığını koruyorsun sen de
Bir yılan misali

İmren Tüzün

Antalya, Kasım 2016



Karşılaşmalar

Ey Kalbim! Geç git artık
Ruhu kararmış insanlardan
Yeni yüzler ara, yeni ruhlar
Kuşku duy  ama korkma!
Yeni bir insan tanımaktan
Gilles Deleuze’ün dediği gibi
Zararlı karşılaşmalardan
Korusun Tanrı seni
Yararlı karşılaşmalar
Bağışlasın sana.

İmren Tüzün


Antalya, Kasım 2016


Copyright ©  İmren  Tüzün All rights reserved

25 Ekim 2016 Salı

Annemin Makarna Kesme Günleri - İmren Tüzün



Bu sabah radyoda, 25 Ekim’in, “Dünya Makarna Günü” olarak kutlandığını duyunca, eski günler aklıma düştü. Makarna deyince Annem ve Sıdıka aklıma gelir.

Her Sonbahar bir makarna kesme telaşı yaşanırdı bizim evde. Annem, günlerce tavukların yumurtalarını biriktirir, yetmiyorsa konu komşudan yumurta  satın alırdı. Makarnanın sarı renkli ve bol lezzetli olması için yumurta sayısının fazla olması gerekirdi.

Büyük bir hamur leğenine,- genelde demir leğen kullanırdı annem-, unu koyar, bir tarafta kırdığı onca yumurtayı unun içinde oluşturduğu derinliğe döker, üzerine tuz serperdi. Yavaş yavaş yoğurmaya başlar, genelde yumurtalar hamur yapmaya yeterli gelirdi, su kullanmazdı çok fazla.  Hamur bir süre dinlendikten sonra, yardıma gelen kadınlarla birlikte,- halamlar ya da komşular olurdu genellikle-, bezeler senitte hafif kalınca yufkaya dönüştürülürdü.  Hiç unutamadığım beyaz ve temiz çarşaflar üzerine serilirdi yufkalar, saçta pişirilmezdi.  Hamurun tamamı yufkaya dönüştükten sonra,  kuruması beklenirdi, aşırı da kurumaması gerekirdi, yoksa kesmek zorlaşırdı. Bu arada öğle yemeği yenir, çay içilirdi.

Çarşafların üzerindeki yufkalar özenle toplanır, üst üste koyulur ve beş altı  santim kalınlığında parçalara ayrılırdı. Yüksekliği de en az altı yedi santim olurdu bu parçaların. Makarnayı ince ve düzgün kesmek maharet isterdi. Annem düzgün kesilmesine çok önem verir, bu konuda yetenekli insanları çığırırdı makarna kesmeye.  İncecik parçalara ayrılan makarnalar, güneş gören bir odaya serilen temiz çarşaf üzerine yayılarak bir iki gün kuruması için belenirdi. Kuruduğuna emin olduktan sonra,  makarnaları temiz keselere koyardı annem. Artık, bütün kış boyunca yenecek makarna hazırlanmış olurdu. Çocukluğumda hazır makarna nedir bilmiyordum, makarna sadece annemin yaptığı makarnaydı benim için.

Annem, makarnayı  haşladıktan sonra suyunu dökmezdi, makarnayı süzer, suyuna da çorba yapardı. Tereyağlı makarnaların tadına doyum olmazdı doğrusu.

Şehre geldikten sonra hazır makarnaları yemeye başladım.  1976-77 yılı olmalı, Lise öğrencisiyim,  Erzurumlu Yurda Abla ve Cevriye Teyzeyle kalıyorum.  Bir akşam, Yurda Abla, “Bu akşam erişte pişireceğim.”, dedi. Ben de; erişte çok ilginç bir yemek herhalde, diye düşünüyordum. Meğer makarna annemin evde yaptığı makarnanın adıymış, bu anıyı da hiç unutmam.

1990’ların sonuna doğru, Sıdıka çalıştığı araştırma şirketinde Barilla makarnalarının Türkiye’de nasıl karşılanacağı konusunda bir araştırma yapıyor ve pek çok insanla birebir görüşmeler gerçekleştiriyordu. Bu süreçte hiç unutmadığım bir zaman dilimidir.  Ne zaman Barilla makarnası görsem Sıdıka’yı anımsarım.

Bugün artık,  Türkiye’de üretilen makarnaların yanı sıra özellikle İtalya kökenli makarnaları da görüyoruz market raflarında, pek çok çeşidini bulmak mümkün,.


O hikayesi olan makarna günleri ve  sürdürülebilecek pek çok geleneksel tadı  zamansızlık ve modernlik adına gerilerde bıraktık,  anısı belleğimizde yerini koruyor yine de.

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Mavi Bir Bulut Gibi - İmren Tüzün

Mavi Bir Bulut Gibi
                                                            Sıdıka’ya...

Dönüyor mu dünya
Yürüdüğüm toprak
Yeryüzü mü
Neredeyim ben
Bir meczup misali
Terkedilmiş gibiyim
Bu zalim dünyada
Mavi bir bulut
Pembe bir çiçek gibi
Uçup giden kardeşim
Sana ilk kitabı ben almıştım
Yeşil kabını
Hiç unutmadığını söylerdin
Sen de yazardın
Günlük defterine
Ömrünün son defterini ve kalemini
Ben alacakmışım meğer
Ahmet gibi senin de
Yazıyla bağını kuran ben oldum
Son günlerinde
Şimdi kiminle
Konuşacağım okuduğumuz
Kitapları
Camil Claduel heykellerini
Görmek için
Kiminle bekleyeceğim
Rodin Müzesi’nin kapısında, saatlerce
Ufizi Müzesi’nde
Boticelli resimlerine
Kiminle bakacağım hayranlıkla
Senin gibi kim sevecek
Lautrec resimlerini
Kitapla, sanatla
Ailemin tek bağı
Kimse senin kadar kızamaz
Sevemez de kimse
Senin kadar beni.

İmren Tüzün

Antalya,  27 Ağustos 2016
Sıdıka  Çalışkan'ın yaptığı çizim - İstanbul, Haziran 2016, kağıt üzeri